Thursday, July 27, 2017

TATARİSTAN (KAZAN) VE ÇUVAŞİSTAN (ÇUBUKSARAY) SEYAHATİ (3- 9 Eylül 2014)

 * Tataristan'ın başkenti olan Kazan’ın nüfusu 2002 sayımına göre 1.105.289'dur.
 Şehrin uluslararası bir havalimanı, İtil Nehri kenarında bir limanı ve Rusya 
Federasyonu’nun Avrupa kısmını Sibirya’ya bağlayan bir tren istasyonu bulunmaktadır.
* Şehre adını veren Kazan (Kazanka), nehrinin İtil (Volga) nehriyle birleştiği ve İtil’in 
bir dirsek şeklini aldığı noktada kurulmuştur. Kazan şehrinin içinde bulunduğu bu 
coğrafî bölge, III. yy'dan itibaren de çeşitli Türk devletlerinin hâkimiyet sahası içine
 girmeye başlamıştır.
* Kazan, 1437-1552 yılları arasında Kazan Hanlığı’nın başkenti, 1708-1920
 yılları arasında Kazan Vilayeti’nin merkezi, 27 Mayıs 1920’de Tataristan Muhtar 
Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin, 30 Ağustos 1990’da Tataristan Sovyet Sosyalist 
Cumhuriyeti’nin, 7 Şubat 1992’den itibaren de Rusya Federasyonu’na bağlı 
Tataristan Cumhuriyeti’nin başkenti olmuştur: İtil Bulgar Devleti’nin Abdullah Han
 zamanında yıkılmasıyla hanın iki oğlu Alimbek ve Altınbek, Kazan nehri 
boyuna gelerek “Eski Kazan” olarak adlandırılan şehri kurmuşlardır. Bu şehir 
bugünkü Kazan şehrinin 45 km daha yukarısında yer alıyordu. Şehir daha sonraki 
tarihlerde İtil ırmağının ağzına taşındı ve bugün “Kazan” olarak isimlendirilen şehir
 kurulmuş oldu.
* Şehrin adının Kazan nehrinden geldiği bilinmekle beraber Kazan nehrine bu
 ismin neden verildiği bilinmiyor; V. Radloff, M. Hudyakov, A. N. Sergeev, P. İ. 
Riçkov, A. B. Taymas, N. Bajenov, M. Penigen, M. S. Şpilevskiy ve E. G.
 Buşkanets, “Kazan” isminin Kazan nehrinden geldiğini, Kazan nehrine de bu 
ismin dibindeki derin çukurlardan dolayı verildiğini yazmaktadırlar. K. Fuks, 
A. S. Dubrovin, Ş. Mercanî ve N. P. Zagoskin, “Kazan” şehrini Kazan Han ya 
da Kazan isimli bir şahsın kurduğunu ve şehre bu nedenle “Kazan” isminin 
verildiğini ileri sürmüşlerdir.
* Altın Ordu devletinin dağılmasından sonra 1437 yılında kurulan Kazan 
Hanlığı'nın başkenti olan Kazan, bu tarihten itibaren önemli bir ticaret
merkezi olmuştur. Sibirya ve Orta Asya'ya ulaşım yolları üzerinde bulunması, 
bölgede yaz aylarında kurulan panayırlar, şehrin ticarî ve siyasî önemini arttırmıştır.
 Şehir kısa bir sürede cami, saray, medrese gibi çeşitli İslamî eserlerle bezenmiş 
ve İdil-Ural bölgesinin en önemli şehirlerinden biri haline gelmiştir.



                    





















Kazan Hanlığı’nın başkenti Kazan’ın, 13 Ekim 1552 yılında 
Rus işgaline uğramazdan önceki hâli

* Kazan, 1552 yılında Rusların eline geçmiştir. Şehirde bulunan Han Sarayı,
 Nur Ali ve Kul Şerif camileri, Han Mezarlığı gibi pek çok İslamî eser ortadan 
kaldırılmıştır. Sadece, bugün de sağlam durmakta olan Süyüm Bike minaresine
 dokunulmamıştır. Kırmızı tuğladan yapılmış 53 metre yüksekliğindeki bu minare,
 Kazan kalesinin de içinde bulunduğu şehrin en yüksek noktasına inşa
 edilmiştir. Bölge bugün Kremlin olarak adlandırılmaktadır.
* Kazan 1552 yılından sonra İslamî şehir kimliğini kaybederek bir Hıristiyan 
şehri kimliğine bürünmüş ve 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar bu özelliğini
 korumuştur. Kazan’ın Rus hâkimiyetine geçmesinden sonra Rus Çarlığı, 
ilk defa Müslüman tebaa ile karşılaşmıştır. Rus yöneticiler, Çarlığın bu yeni
 halkını Hristiyanlaştırmak için 1555 yılında Kazan’da bir piskoposluk 
kurmuşlardır. Piskopos Guriy, 1555-1576 yılları arasında büyük bir 
Hıristiyanlaştırma hareketi başlatmış ve Kazan Piskoposluğu kısa sürede 
İdil-Ural bölgesinin en önemli misyoner merkezlerinden biri hâline getirilmiştir.
* Müslüman halk, baskıyla veya çeşitli vaatlerle Hıristiyan olmaya zorlanmıştır.
 Kazan ve bölgesine Rus nüfusun yerleştirilmesi, dinlerini değiştirmeleri için 
yapılan baskılar Tatarları 1556'da isyana sürüklemiştir. Ancak isyan kısa 
sürede bastırılmış ve Hristiyan olmayan Tatarların şehir surları içinde yaşamaları
 yasaklanmıştır; Müslümanlar şehrin dışına çıkarılmış ve bugün de “Eski Tatar 
Mahallesi” olarak bilinen mahalleyi kurmuşlardır.
* 1714 yılında Zuye, Viyatka, Kongor, Simbir ve Penza şehirlerini de içine alan 
“Kazan Eyaleti” teşkil edilmiştir. 1722 yılında Çar I. Petro Kazan’ı ziyaret etmiş 
ve bu ziyaretten sonra şehrin ticarî ve sosyal önemi artmaya başlamıştır; Çarın 
emriyle şehirde askerler için kundura ve nehir gemileri yapan fabrikalar kurulmuştur.
* 1726’da Duhovni Seminariya, 1758 yılında ilk erkek lisesi (gimnazyum) açılmıştır.
* 1767 yılında Çariçe II. Katerina, Kazan’ı ziyaret ettiğinde Müslümanlar kendisine
 müracaat ederek cami yapımı için izin istemişlerdir. Çariçe II. Katerina’nın 
verdiği izinle Müslümanlar, Kazan’ın Ruslar tarafından işgalinden sonra ilk camiyi
 inşa etmişlerdir; bu cami bugün “Mercânî Camiî”  olarak bilinmektedir; cami 
adını, 19. yüzyılın ikinci yarısında caminin imamlığını da üstlenen bilim adamı 
Şahabettin Mercânî’den almaktadır. Şehirdeki ikinci cami, 1768 yılında Apanayev
 ailesi tarafından yaptırılmıştır:  Mercânî Camiî ile birlikte Kazan'daki en eski
 İslamî yapılardan biri olan Apanay Camiî'nin inşaatına Çariçe 2. Katerina'dan 
alınan özel yazılı emirnâmeyle 1768 yılında başlanmıştır. Camiî, Kazan şehrinin
 eski Tatar mahallesinde bulunmaktadır ve adını o bölgede yaşayan Apanay 
tüccar ailesinden almıştır. Ekim 1917 Bolşevik Devrimi sonrasında uzun yıllar 
boyunca muhtelif devlet kurumlarının ihtiyaçlarına cevap veren bir bina olarak 
kullanılan Camiî, bu dönemde metruk duruma düşmüş ve minaresi ile mihrabı 
yıkılmıştır. 1995 yılında Tataristan Bakanlar Kurulunca alınan bir kararla Tataristan 
Müslümanları Dinî İdaresi’ne iade edilen Camiî, 2003 yılında restorasyon amacıyla 
ibadete kapatılmış, federal düzeyde korunan tarihi ve kültürel anıtlar listesine dâhil 
edilmiştir.[1] Apanay Camiî, yapılan kapsamlı restorasyon sonrasında 2 Aralık 2011
 tarihinde resmî törenle ibadete açılmış ve ilk Cuma namazı kılınmıştır 





























* 1771 yılında Ahundov ve Apanay medreseleri,1791’de ilk Rus tiyatrosu, 
1786’da barut fabrikası, 1797’de Duhovni Akademi, “Şark Matbaası” isimli 
ilk Arap harfli matbaa da 1800 yılında açılmış ve  bu matbaada 1802-1810 
tarihleri arasında 50 bine yakın çeşitli dini kitaplar ve Kuran basılmıştır.
 İkinci Arap harfli matbaa ise 1802 yılında Kaan Üniversitesi’nde açılmıştır. 
Bu iki matbaa 1829 yılında birleştirilmiş ve bu matbaada 1909 yılına kadar 2 
milyon civarında İslâmî eser basılmıştır.
* 1804 yılında Kazan Üniversitesi açılmıştır: Bugün halâ hizmet vermekte 
olan üniversitenin ana binası 1805-1814 yılları arasında inşa edilmiştir: 1809 
yılında üniversite matbaası, 1811 yılında da ilk kitap mağazası açılmıştır.
* 20. yüzyılda Kazan, Rusya İmparatorluğu’nun en önemli ticaret ve kültür
 merkezlerinden biri durumuna gelmiştir; 2 Ocak 1848’de ilk banka, 24 Mayıs 
1850’de ilk kız lisesi, 1860’da ilk deri fabrikası,1865’de şehir kütüphanesi,
 1876’da Tatar Öğretmen Okulu, 1881 ilk müzik okulu açılmış ve1814 yılından 
itibaren, şehrin en büyük kütüphanesi olan “Kazan Devlet Üniversitesi Kütüphanesi” 
kitap toplamaya başlamıştır. 1907 yılında 18.508 kişinin istifade ettiği kütüphanede 
160 bin cilt kitap bulunuyordu. Şehirdeki diğer bir önemli kütüphane de Tataristan
 Milli Kütüphanesi’dir.
* Kazan, 27 Mayıs 1920’de kurulan Tataristan Muhtar Cumhuriyeti’nin başkenti 
olduktan sonra hızla gelişmeye başlamıştır: 1926’da yolcu otobüsleri çalışmaya
 başlamış,1928’de kanalizasyon inşasına ve yeni konut yapımına başlanmış,1932
 yılında havacılık enstitüsü ve sinema filmi üreten bir fabrika açılmıştır. 1954
 yılında şehre doğal gaz boru hatları döşenmeye başlanmıştır
* 13 Nisan 1945’de Rusya İlimler Akademisi’nin Kazan şubesi açılmıştır: Kazan
 Üniversitesi, Pedagoji Üniversitesi, Teknik Üniversite, Konservatuar ve çeşitli 
yüksek okullar şehirdeki en önemli öğretim kurumlardır. İlimler Akademisi’ne
 bağlı çeşitli enstitüler de üniversite sonrası eğitim verilmektedir. Galiasker
 Kemal, Kerim Tinçurin, Musa Celil, Kaçalov drama tiyatrosu şehirdeki en
 büyük tiyatrolardır. Tukay, Lenin, Musa Celil, Gorki ve Devlet Müzesi (700 
bin parça koleksiyonu bulunmaktadır) şehirdeki önemli müzelerdir. Komünist
 dönemde inşa edilen yeni üniversite binaları, parlamento binası, sirk ve Tataristan 
oteli şehirdeki görkemli yapılardan bazılarıdır.
* 1990’dan sonra Türkler tarafından inşa edilen spor sarayı, pramit (eğlence merkezi),
 Safar oteli ve filarmoni salonu şehirdeki modern yapılardan bazılardır. Ayrıca 1990’dan
 sonra Kazan’ın hemen hemen her mahallesinde inşa edilmeye başlayan değişik 
mimarideki küçük camiler ve kiliseler de şehre çok dinli bir kimlik vermiştir. 
Devlet müzesi, Tukay müzesi, Milli Kütüphane binası, opera binası, Mercanî, Apanay, 
Burnay, Ecim (Azimov), Peçen Pazarı ve Sultan camileri ile St. Pavel ve St Pyotr 
kiliseleri, Kazan'daki önemli tarihi eserlerdir.

Kazan seyahatimiz 3 Eylül 2014 günü saat 22.00’da başladı; güzel bir tesadüfle 
veya önemsiz bir aksaklıkla, ki bu aksaklığa pek memnun olarak yolculuğu business-
class’ta yaptım. Gece boyu güzel bir yolculuktu ve Kazan’a vardığımızda (yerel saat 
Türkiye’ye göre 1 saat geri) saat 00.30 gibiydi. Kaldığımız Korona Otel’in 
yeni, temiz ve güzel olduğunu söylemeliyim. Otelimizin yakınlarında, Lenin’in Kazan’da
 bulunduğu sürede kaldığı evin bulunduğunu öğrendik. Bu ev şimdi müze olarak 
kullanılıyor. Etraf bakımlı ve güzel, ancak müze açık olmadığından içini gezemedik.

3 Eylül 2014; güzel bir kahvaltıdan sonra üniversiteye, kongre salonuna gittik. 
Kongrenin açılışının yapıldığı binanın önündeki parkta Lenin’in gençlik döneminin 
bir heykeli bulunuyor; Lenin bir süre Kazan Üniversitesine devam etmiş ve anısına 
bu heykel yapılmış.









































Öğleden sonraki zamanda Kazan Müzesi’ne gitmekle beraber içini gezemedik. .Fakat orada, bize Petroköy (?) diye tanıtılan çok güzel bir mahalle gördük : Volga/ İtil’in kollarından Kazanka nehri kıyısında, 2013 Üniversite oyunları sırasında konukları ağırlamak için yapılmış olan, fakat daha sonra satılan binalardan oluşan bir mahalle. Daha çok petrol işiyle uğraşan insanlar tarafından satın alındığı için halk tarafından petrol-köy diye tanımlanmış. 


Kentin simgesi ve Volga’nın kollarından Kazanka nehri kıyısındaki anıtsal kazan heykeli.
Kazan Anıtı’nın kenar işlemeleri ve anıtının üst kısmındaki gezinti yolu
  
            Bir insan boyunu hayli aşan pencereler ve anıtın seyirlik üst plâtformu
Kazan Anıtı’nın gezinti yolu üzerindeki metal işlemeli pencereler; dıştan ve içten çok güzel görüntü veriyor; 
bir de, gelen insanlar herhalde bu pencerelerde bir fotoğraf çektiriyor. Arkada görülen, İtil’in kollarından Kazanka nehri ve Kazan kentinin öte yakası.
Han Sarayı’nın (Kremlin) genel görünüşü
Meğer her şehrin bir Kremlin’i, yani kalesi varmış; bu panoramik görünüşün içersine giriyoruz. İçeride Başkanlık Sarayı, hükümet binaları, meydanlar, Süyümbike Minaresi, Kul Şerif Camiî ve park var..


                                                                                          Han Sarayı (Kremlin) girişi
Hava hafif yağmurlu ve kapalı. Kapıdan iç kısma doğru yürüyoruz; kapı girişi geniş bir kemer yapı. 
İki tarafında küçük, hatıra eşya satan dükkânlar ve giriş için turnike var. Ön plânda görülen 
demir kapıdan girince geniş bir alan karşınıza çıkıyor. Bu alanda, II. Dünya Savaşı’nda ölen kahramanları 
ve Tatar-Türk şair ve ediplerin büyük boy resimleri var ve hikâyeleri yazılı. Sol tarafta devam eden 
duvar boyunda Kremlin’in geniş fotoğrafları ve eserlerdeki süslemeler ayrıntılı bir şekilde resmedilmiş vaziyette.
KUL ŞERİF:
                                                          
                                                                            Kul Şerif Camiî
Ünlü, mavi kubbeli Kul Şerif Camiî, 1998 yılında inşa edilmeye başlanmıştır. Adını döneminin
 parlak din ve devlet adamı olan İmam Kul Şerif’ten alan Kul Şerif Camisi, beş yüz yıl önce 
Kazan Hanlığı’nın yıkılan baş camisinin anısına inşa edilmiştir. Kul Şerif Camisi, Tataristan`da 
İslâm dininin ve devletin yeniden doğuşunu sembolize eder. Bölge rölyefindeki yükseklik farklarından
 dolayı, üst ve alt olmak üzere iki platform üzerinde bulunmaktadır. Üst platform dini törenler, alt
 platform ise müze ziyaretleri için planlanmıştır. Bayram namazların kılınacağı caminin avlusu
 6 bin kişilik bir kapasiteye sahiptir. ‘Bismillah’ sembolü, caminin mimari kompozisyonunun içeriği 
ve özünü oluşturmaktadır. Bu tarihsel anıtın sanatsal suretinin bir diğer sembolü, yeniden doğuş 
ve gelişimi ifade eden “lâle” olmuştur. Doğu halklarında çok yaygın olan lâle sembolüne, Tatar
 millî desenlerinde de sıkça rastlanmaktadır. Lâle aynı zamanda Rusya, BDT ve Doğu Avrupa 
Müslümanlarının Diyanet İşleri İdaresi’nin sembolüdür. Caminin ana bölümünün kenarlarında 55’er
 metre yükseklikte 4 ana minare bulunmaktadır; ayrıca cami 2 küçük ve 2 dekoratif minareye de sahiptir.
                                                                      Kul Şerif Camiî’nin, giriş katında sergilenen maketi
Kul Şerif Camiî’nin mihrap ve minberi
Caminin cephesi mihrap gibi içe doğru oyuk bir görüntü vermektedir; bu mimariyi rehberimiz, birbirine yapışık
 iki elin dua eder hâli olarak açıkladı. Kubbe ve minare alemlerindeki hilâllerin açık olan kısmı kıbleyi (Kâbe) 
işaret ediyor. Caminin dışındaki alanın bayram namazlarında ve Cuma namazlarında dolmakta olduğu ifade edildi.
 Alandaki karelerin kesiştiği kısımların da kıbleyi gösterdiği belirtildi. Vakit namazlarında ezan okunmuyor ve namaz kılınmıyor. 
Ancak ziyaretçiler  için her an kişisel ibadete açık. Her yer tertemiz ve güzel.
Üst kata çıkılan merdiven ve çıkılan alan
Üst katın görünüşü ve mermerden işlenmiş perde  kısım.
2001 yılında UNESCO’nun himayesine alınmış olan Kremlindeki (Han Sarayı) yapıların birinin kubbesindeki UNESCO işareti 
ve etrafında hükümet dairelerinin bulunduğu park. Heykeller Kazan kentinin kurucularını simgeliyor; Tatarları ve Rusları.. Oturan Rus. 
Elindeki rulo açılmış, çizimler görülüyor. Yani kentte yapılan Rus eserleri. Ayaktaki ise Tatar; elindeki çizim rulo halinde, yani kapalı.
Tatarlara ait ne varsa 500 yıl boyunca yok edilmiş ve Müslüman Tatarlar Kaleiçi’nde yaşamaktan men edilmişler. O bakımdan Tatar kurucunun elindeki çizim rulo hâlinde.
Süyümbike Minaresi
          Süyümbike Han ve oğlu Ötemiş Giray
Altı Orda devletinin yıkılmasından sonra kurulan Hanlıklardan biri de Nogay Hanlığı’ydı; Nogay Hanı Yusuf Mirza’ın kızı olan Süyümbike, 1532 yılında Kazan tahtına geçen Cangali ile 1533 yılında evlendirilir; Cangali, gerçekte bağımsız bir devlet yönetimini yerine getirememekte ve Rus Knezi Vasiliy’in baskısı altındadır.
Cangali Han,1535 yılında şehirde çıkan bağımsızlık yanlısı bir ayaklanma sonucunda tahttan indirilir ve idam edilir. Han Cangali’nin ölümünden sonra, daha önce de Kazan Hanlığı’nın hükümdarı olan Safa Giray Kırım’dan Kazan’a davet edilir ve Kazan Hanı olur. Dört eşi olan Safa Giray, eşlerinden birinin ölümünden sonra Süyümbike ile evlenir.
Safa Giray Han ülkesine, milletine ve egemenliğine son derece düşkündür. Bu özellikleri ile uzun yıllar Ruslar’a geçit vermez. 1549 yılında tarihinde Safa Giray Han, “bilinmeyen” nedenlerden dolayı ölür. Süyümbike, 1547 doğumlu (henüz 2 yaşında) oğlu Ötemiş Giray ile yine dul kalır. Han’lık Safa Giray’ın oğlu Ötemiş Giray’a verilir. Fakat küçük olduğu için yönetime annesi Süyümbike  geçer. Süyümbike, Safa Giray’ın çizdiği yoldan gider ve devleti bağımsız olarak idare etmeye ve egemenliği korumaya çalışır. Bu arada, Kazan’ı işgal için hazırlıklarını tamamlayan Rus Çarı İvan, 1551 yılında Kazan’ın 30-40 km. Batı tarafında “Züye” (Sviyaga) nehrinin İtil (Volga) nehrine döküldüğü yüksek bir tepe üzerine “Sviyajsk” adında bir kale inşa ettirir. Bu kalenin inşaatı biter-bitmez Moskova hükümeti Kazanlı’lara şu üç maddeyi içeren bir ültimatom gönderir:
1 – İdil nehrinin sağ tarafında olan bölge “Tav Yagı”nda Moskova’nın egemenliğini tanımak.
2 – Çocuk Han Ötemiş Girey ile O’nun yerine devleti idare eden annesi Süyümbike Han’ı Moskova hükümetine teslim etmek.
3 – Kazan’daki bütün Rus esirleri serbest bırakmak.
Kazan aristokratları tarafından bu taleplerin hepsi olduğu gibi kabul edilir ve Süyümbike ile oğlu 11 Ağustos 1552’de Ruslara teslim edilirler. Ancak; Rus Çarı İvan, vermiş olduğu dokunulmazlık sözünde durmaz ve Kazan şehrini, 50 km’lik çevresindeki bütün toprakları Rus Knezleri ve toprak ağalarına vermek üzere buradaki halkı tarihin en kanlı katliamlarından birini gerçekleştirerek kılıçtan geçirir. Sağ kalanlar yurtlarından uzaklaştırılır ve halkın dini zorla Hıristiyanlığa dönüştürmek istenir Ayrıca, bölge Ruslaştırılmaya çalışılır: Ruslara karşı gelen Mirzaların, Mirzalık (Beylik) unvanları ve tüm mal varlıkları ellerinden alınır. İslamî bütün kurumlar yıkılır. Müslüman âlimler katledilir. Halk köle haline getirilir. Hıristiyan olmak istemeyen halk Sibirya, Astarahan, Kafkas, Kırım ve Orta Asya’ya kaçar. O dönemde ormanlara sığınan kaçak Tatarlar birbirleriyle karşılaştıklarında: “Haman isen mi siz?” derler imiş; “Hâlâ sağ mısınız?” anlamına gelen bu cümle günümüzde “İsen misiz” olarak Türkçedeki “merhaba” yerine geçmiştir.
      Kazan yakınlarında, Rus Çarı Korkunç İvan’ın Kazan’ı ele geçirişinde ölen Rus askerleri için yapılan anıt
Kazan Hanlığı dağıldıktan sonra Tatarlar’a değil tarihini araştırmak, kılıç-hançer taşımaya dahi izin verilmez. Mutfaklarındaki bıçağın bile tahta sekiye zincirle bağlanması zorunluluğu getirilir. Belde hançer taşımak bir yana, hayvan kesmek için dahi bıçak taşıyamaz hale gelirler.
Süyümbike ise, Kazan Hanlığı yıkıldıktan sonra Kasım Hanlığı’nın hükümdarı Rus taraftarı Şahgali ile evlendirilmiştir: Hayatının son günleri ve mezarının yeri hakkında bir bilgi mevcut değildir. Oğlu Ötemiş Giray ise Ruslar tarafından vaftiz edilerek ismi “Aleksandr” olarak değiştirilmiştir.18 yaşında ölen Ötemiş Giray’ın, mezarı, Moskova Kremlin’in Arhangelsk Kilisesi’nin bahçesinde Rus çarları kabirlerinin yanında bulunmaktadır.[2]
Kremlindeki önemli yapılardan biri de Tataristan Başkanlık Sarayı’dır; Başkanlık Sarayı giriş kapısı ve Başkanlık Sarayı’ndan bir görünüş.

Tarihî Bulgar şehrine gidiş (4 Eylül 2014)
Divân-ı Lügati’t-Türk’te “Bulgar” şehri, “herkesçe tanınmış olan bir Türk şehri veya “İtil boyunda tanınmış eski bir Türk şehri” olarak da tanımlanmıştır.
İtil Bulgarlarına 8. ile 15. yüzyılları arasında başkentlik yapmış, İtil nehrinin kıyısında Kama Nehri ile birleştiği noktadan yaklaşık 30 kilometre uzakta, Bulgar Hakanı Kotrag tarafından kurulmuştur. 82 metre yükseklikte tarihi bir şehirdir ve çağdaş Kazan şehrinden aşağı yukarı 130 km. uzaklıktadır.
İlk Müslüman Türk devleti olan İtil-Bulgar Devleti’nin başkenti “Bulgar” şehrinde hâlâ kazılar yapılmakta ve X. yüzyıldan kalma yapılar restore edilmekteler. İslâmiyet’in kabulüyle yapılmış olan cami adeta yeniden inşa edilerek ihya edilmiştir. Önemli olaylarda ve önemli yerlere dikilen taşlar geleneği burada da sürmüş ve İtil (Volga) kıyısında bir dikilitaş bulunmaktadır. Kazı alanının bir bölümü yine güzel bir mimari ile koruma altına alınmış durumdadır.
Miladî 900’lerde Müslüman olan ve Abbasi halifesi Muktedir bi Emrillah’a elçi göndererek kendilerine İslâm’ı öğretecek din âlimleri ve kaleler inşa etmelerine yardımcı olacak mimarlar isteyen Almuş Han’ın tablosu yemek yediğimiz restoranın duvarını süslüyor. Restoranla  “Ekmek Fabrikası” müzesi iç içe. 
                     Halife’nin mektubu ve hediyeleri Almuş Hana sunulurken (921) 
İtil-Bulgar Hanı Şelkey oğlu Almuş Han, 900'lerde İslamiyet’i kabul etmiş ve “Cafer ibn Adullah” adını almıştır. Muhtemelen 920 yılında Abbasi Halifesi Muktedir bi Emrillah’a  bir elçi göndererek kendilerine İslâm'ı öğretecek din âlimler ve kaleler yapmalarına yardım edecek mimarlar istemişti. Abbasi Halifesi, bu talep üzerine 921 yılında kalabalık bir heyeti Bulgar şehrine göndermiştir.  Heyette İbn Fadlan da bulunmaktaydı; nitekim gözlemlerini seyahatnamesinde yazmıştır. 
M.S VII. yüzyılda İtil (Volga)- Ural (Yayık) nehirleri bölgesinde yerleşmeye başlayan Bulgar Türkleri, burada Hun Türklerinin, yani Batı Hunlarının ve Atilla Hunlarının kalıntıları ve muhtelif Türk unsurlarıyla  zamanla kaynaşmışlardır. Yakın tarihlerde yapılan kazılar, Orta İtil boyunun III. yüzyıldan itibaren Türkleşmeye başladığını göstermektedir.
Kuban ve Don boylarında yaşarken yerleşik hayata geçerek ziraatle uğraşmaya başlayan Bulgar Türkleri, bu bölgeye geldikten sonra korunaklı şehirler kurmaya başlamış ve İslâm dünyasıyla ilişkiye geçerek hızla Müslümanlaşmışlardır. Ancak Bulgar Türkleri’nin bir kolunun ilerlemeye devam ederek Tuna boylarına yerleştiği de bilinmektedir; Tuna Bulgarları denilen bu kol, zamanla Hristiyanlaşmış ve Slavlaşmışlardır.
İdil Bulgar Devleti, 1236 yılında Altınordu Devleti  tarafından ortadan kaldırılmıştır. 1552 yılında da Kazan Hanlığı ve Bulgar şehri, Çar Ivan tarafından Rusya’ya katılmıştır; bu topraklar Rus Çarlığına katıldıktan sonra bu Türk ülkesine çok fakir Rus çiftçiler yerleştirilmiş, onlar da bu tarihî şehirden inşaat malzemesi olarak ne buldularsa alıp götürmüşlerdir; bu nedenle Rus Çarı  Romanow özel bir emir ile Bulgar harabelerini koruma altına almıştır.
1781 yılında şehir yakınında oturan çiftçiler tarafından “Bulgar” şehrine “Spassk” ismi verilmiş, 1926 ile 1935 yılları arasında ise “Spassk-Tatarski” denilmiştir. 1935yılından 1991 yılına kadar da, ihtilalci Kızıl Ordu komutanı (1918 ile 1920 arasında) Walerian Wladimirowitsch Kuibyschew’un adına şehre “Kuibyschew” ismi verilmiş ve en son1991 yılında tekrar eski adı “Bulgar” ismi geri verilmiştir.

Şimdi, Kazan’dan yaklaşık 2,5 saat mesafedeki “BULGAR” şehrinin kalıntılarını görmeye gidiyoruz; yolda Tatar-Türk köylerini gördükçe durup fotoğraflar çekiyoruz ve alışveriş ediyoruz.
                                                                               Yol üzerinde satış yapan Tatar köylüler ve bir köy evi
Yol kenarında satıcılar var; görülen turuncu plâstik torbalarda çerezler satılıyor. Ayrıca elma bol. Balık ve kaz kurutması bol, bal bol. Fiyatlar ucuz; 10-12 Ruble 1 TL (1 ABD Doları 37-38 Ruble) Her şey organik. Sağdaki fotoğrafta bir köy evi görülüyor; evler genellikle ahşap ve tek katlı, dışları rengârenk boyalı. Köşeler kurt boğazı geçme tekniğiyle bağlanmış .
Bulgar’a geldiğimizde uzaktan cami ve sonradan adının “Ekmek Müzesi” olduğunu öğrendiğimiz görkemli iki yapı gördük:[3]
  
                        Bulgar şehrindeki cami
                                     Ekmek Müzesi ve Restoranı
                                                                                Müze içinden görünüşler


   
Sviyoski (Sviyazhsk) Adası’na gidiş (5 Eylül 2014)
Tatar mirzaları arasındaki geçimsizlik, birbirine zıt fikirli ve düşman olan aristokrasi grupları, Rus  taraftarı işbirlikçilerin gayretleriyle Kazan Hanlığı içeriden çözüldükçe Rusların cesaretleri artar ve Kazan Hanlığı’nın başkentini almak için saldırılar sıklaştırılır. 1547-1550 yılları arasında Rus çarı “Korkunç İvan”, Kazan’a ardı-arkası kesilmeyen hücumlarda bulunur. Fakat şehri ele geçiremez. 1551 yılında Kazan’ın 30-40 km. Batı tarafında “Züye” (Sviyaga) nehrinin İtil (Volga) nehrine döküldüğü yüksek bir tepe üzerine “Sviyajsk” adında bir kale inşa ettirir. Bu adayı bir üs gibi kullanarak Kazan’a saldırılarını sürekli hâle getirir ve Kazan kenti düşer.. Bu ada, Komunizm döneminde rejim karşıtlarının ıslâh edildiği bir cezaevi olarak kullanılmıştır. Bu cezaevlerine, Rusça kısa adıyla Gulag, açılımıyla “glavnoye upravleniye İspravîtelno-trudovİh lagerey “ (Ça­lışma Yoluyla Islah Kampları Genel Yöne­timi) denmiştir; en kalabalık olduğu 1930’larda milyonlarca insan bu kamplarda hapis kal­mıştır. Batı’da Gulaglardan, SSCB’nin değişik bölgelerine yayılmış olan çalışma kampları­nı bir ada zincirine benzeten Aleksandr Soljenitsin’in “Arhipelag Gulag” (Gulag Takımadaları) adlı eseri yayımlanınca haberdar olunmuştur. 
                       Sviyoski Adası’nın geçen yüzyıllardaki görünüşü
              Sviyoski Adası'ndan görüntüler:









                     
   

  

ÇUVAŞİSTAN YOLUNDA (6 Eylül 2014)
Tataristan ziyareti sırasında komşu Türk özerk cumhuriyetlerden Çuvaşistan’a da gitmek için zamanımız oldu: Çuvaşistan’ın başkenti Çubuksaray. Kazan’dan otobüsle yaklaşık üç saat kadar. Yollar düzgün ve rahat. Kazan’dan çıkışımızdan kısa bir süre sonra, yol üstünde  çok anlamlı bir külliyeyi ziyaret ettik;               
İLDER HANOF (İldar Khanov) KÜLLİYESİ” (Dünyanın manevî ve Felsefî Kompleksi)
İlder Hanof (3 Kasım 1940- 9 Şubat 2013): Kazan’a yaklaşık 30 km. uzaklıkta olan Eski Araçkina köyünde doğmuş Müslüman bir sanatkâr. İnsanları biyo-enerji ile tedavi edebilme gücünün olduğuna inanılıyor. Çocukluğu II. Dünya Savaşı yıllarında geçiyor. 1943’te iki kardeşi de ölüyor. Bu sıralarda kendisi de bir rahatsızlık sonucu ölümden dönüyor. Kendi anlatımına göre,  herkesin kendisini öldü sandığı bir anda, hastalığının o ağır anında kendisine 7 melek görünüyor ve onu alıp götürmek istiyorlar, kendisi o anda gökyüzüne bakıyor ve beyaz giyimli birilerini görüyor ve onlar kendisine, onu  uzun zamandır beklediklerini söylüyorlar. O beyaz giyimli insanlardan biri yaklaşıyor ve onu kollarına alarak “İsa” olduğunu söylüyor. O kişi İldar’ı kucağına alıyor, öpüyor ve ona cenneti ve cehennemi göstereceğini söylüyor. Cenneti ve cehennemi gösterdikten sonra İldar’a dünyaya geri döneceğini söylüyor. Fakat çocuk orada savaş, açlık, ölüm var, oraya gitmek istemediğini söyleyince İsa da ona “Sen bize orada lâzımsın.” diyor. İldar, tam o anda yatakta kendine geliyor. O sırada babaannesi ve komşular onu öldü zannettiklerinden cenazeyi nasıl ve ne zaman kaldıracaklarını konuşmakta imişler. İldar, bu olaydan sonra bazı yetenekler kazandığının da farkına varıyor; meselâ hamile olan annesinin bir erkek kardeş dünyaya getireceğini söylüyor ve bu doğru çıkıyor. Daha sonraları bu kişisel yetenekle insanları tedaviye başlıyor
İldar Hanof ve eşi (solda) ve İlder Hanof çalışırken

İldar Hanof, 1960’da Kazan’da güzel Sanatlar Okulu’nu bitiriyor sonra da Moskova’da, ünlü Rus ressamı Surikof’un adının verildiği Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne devam ediyor. Moskova’da, ünlü Rus ressamı Svitaslav Rerih ile tanışan ve onunla beraber konuşmalarda bulunan İldar Hanof, tüm ruhların birleşebileceği bir ibadethâne kurmak fikrini düşünüyor. Fakat Sovyet dönemi olduğu için böyle bir projeyi gerçekleştirmek mümkün olmuyor.
19 Nisan 1994’de İldar rüyasında İsa’yı görüyor ve İsa ona bu ibadethâneyi kurmasını söylüyor. İldar ise bunun için gerekli parası ve malı olmadığını söyleyince, İsa ona. “Sen başla. İnsanlar inanacak ve sana yardım edecek.” diyor… Ertesi sabah bahçeye çıkan İldar, yeri kazmaya başlıyor.. Yarım saat içinde yoldan geçen bir tanıdığı, kendisine ne yaptığını sorunca, o da tüm dinlerin ibadethânesini kurmaya başladığını söylüyor. Bunun üzerine o tanıdık, yardım etmesi için hemen  15 işçi gönderiyor ve iş başlıyor. Sonraki gece yarısı ise, birisi evinin yanına, yük taşıyan bir araba ile üç yük yapı malzemesi bırakıyor ve bu kişi hiçbir zaman bilinemiyor. Etrafındaki insanlar ve İldar Hanof’un tedavi ettiği insanların da yardımlarıyla inşaat işi hiç aksamadan sürüyor.

           Ilder 






























Hanof Külliyesi’nden genel görünüş
Projede, 16 farklı inancın bir araya getirilişi plânlanmış imiş; Katolik, Ortodoks, Budizm, İslâm, Bahaî ve kaybolmuş inançlar..  Külliyede, “Büyük Anne”ye ithafen Maria Terasa’ya ait bir bölüm de bulunmaktaydı. Ayrıca projede, farklı dillerde oyunların sergileneceği tiyatro, çocuklar için güzel sanatlar okulu ve konservatuvar, uyuşturucu kullananlar için rehabilitasyon merkezi gerçekleştirmek te vardı Fakat Hanof, 9 Şubat 2013’de vefat edince proje tamamlanamamıştır.
İldar Hanof külliyesi özel mülk olduğundan içerisini gezemedik. Ancak çevresini dolaştık ve resimledik. Aşağıda İldar Hanof’un çalışmalarından örnekler göreceksiniz:





      Külliye'nin duvarlarında değişik inançlara ait simgeler
Not: İldar Hanof’la ilgili bu fotoğrafların büyük bir bölümü seyahatimiz sırasında tarafımızdan çekilen fotoğraflardır. Bazı fotoğraflar ve müze ile ilgili bilgiler isehttp://www.lefigaro.fr/international/2012/08/17/01003-20120817ARTFIG00296-ildar-khanov-le-batisseur-visionnaire-de-kazan.php   adlı Rusça siteden alınmıştır; tercümeler için Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Maksad Ashyralyyev’e teşekkür ediyorum.

Çuvaşistan’ın başkenti Çubuksaray’a vardığımızda henüz akşam olmamıştı. Yerleştiğimiz otelin dış cephesi gayet modern görünmekle beraber bina aslında eski bir Sovyet meskeniymiş; otele dönüştürülmüş ama iç yapısı bize çok değişik geldi. Anahtarlı bir giriş kapısı, ortak WC ve banyonun bulunduğu küçük bir alan, yine ayrı anahtarlı, ayrı aileler için olduğu söylenen iki oda, odalar iki yataklı ve lavabolu..
                                          Çubuksaray'daki otelimiz                                           Otel odamızdan şehrin bir görünüşü


7 Eylül  2014
 Pazar günü saat 09.30’da Volga/ İtil gezisi yapıldı. Hava biraz çiseliydi ama İtil’de tekne turu yapmadan da olmazdı.
Şaman Tepesi’ndeki çam ormanında çeşitli ahşap heykeller; bir turistik amacı da vardır muhakkak ama, eski balbal  geleneğinin de tesiri olsa gerek.
KAZAN’da son gün  (8 Eylül 2014)
Bu akşam  İstanbul uçağımız, yerel saat ile, saat 22.00’da. Önümüzde kocaman bir gün var. Önce Baumun Caddesi’ne gidiyoruz.



































[1] https://www.facebook.com/pg/T.C.Kazan.Baskonsoloslugu/photos/?tab=album&album_id=262090513845746
[3] Bulgar şehri videosu için bakınız: https://www.youtube.com/watch?v=P2yqbQZtGus

No comments: