Unutuldu
tabiî.. “Guam” da neresi? Guam ya
da resmî adıyla “Guam Toprağı”, Büyük
Okyanustaki Mariana Adalarının en büyük ve en güneydeki adasıdır. ABD'ye bağlı
özerk toprak statüsündedir. 2007 tahmini nüfusu 173 bin 456 kişidir.
Türkiye’ye uzaklığı kuş uçuşu 10 bin 500 km’dir. Haritadan da görüleceği gibi
Türkiye ile Guam’ı aynı sayfada göstermek oldukça güç.
Türkiye ve Büyük Okyanus'un orta yerinde
bir nokta ile gösterilmiş olan Guam
1989 yılında Doğu Avrupa’da , komünist ülkelerde
başlayan ayaklanmalar sonucunda Sovyet Bloku dağılmaya başlayınca Batı’lı büyük
güçler için 20. yüzyılın başlarında yarım kalan projeyi gerçekleştirmek için
yeni bir fırsat doğmuştu.
20. yüzyıl başlarındaki Batı’lı büyük güçlere şimdi
esaslı olarak ABD’nin katıldığı görülmektedir: I. Dünya Savaşı’na önceleri
ticarî bir fırsat olarak bakan ABD, 1917 tarihinden sonra bu savaşa katılmak
zorunda kalmış ve dünyayı tanzim edecek yeni bir güç olduğunu görmüştür. Çünkü
“ihtiyar Avrupa”nın İngiltere, Fransa gibi güçleri yorgun düşmüş, savaşta
kaynaklarını tüketmişlerdi.. II. Dünya Savaşı sonrasında nükleer bir güç olarak
da ortaya çıkan ABD, Hitleri ve Mussoloni’yi ve Japon gücünü yenen ve
demokrasinin önderi olan bir ülke olarak tek güç olmuştu.
Evet, 20. yüzyıl başlarında yarım kalan projeler
nelerdi?
Balkanlardan arta kalan Osmanlı topraklarındaki
projeler nasıl gerçekleştirildi?
Anadolu projesi ne idi?
I. Dünya Savaşı’na gelmeden Balkanlar projesi
gerçekleştirilmişti. Anadolu dışındaki Osmanlı topraklarındaki proje
gerçekleştirilmiş ve aşiret politikalarıyla yeni Arap devletçikleri kurulmuş ve
aralarına bir de İsrail yerleştirilmişti. Yarım kalan proje Anadolu projesi
idi. Yani Pontus, İonya, Ermenistan ve Kürdistan projeleriydi. Türk İstiklâl
Savaşı’nın zaferle sonuçlanması bu projelerin gerçekleşmesine imkân
vermemiştir. İşte Türkiye’de’ki “terör”ün ve Cumhuriyetin temel değerlerine ve
Mustafa Kemal Paşa’ya düşmanlığın sebepleri bunlardır.
Gerçekten “terör” mü, yoksa başka bir şey mi?
1991 yılı başlarında, I. Körfez Savaşı’ndan sonra ABD,
Bağdat'a yürümedi. Bunun yerine Irak'ın kuzeyinde bir Kürt isyanını kışkırttı.
Arkasından, Irak Ordusu’nun 36. enlemin kuzeyine geçmesini önleyerek buradaki
Kürt oluşumunu güvence altına aldı. ABD,önce Kuzey Irak'ta bir Kürt Devleti’nin alt yapısını kurmak ve
sağlamlaştırmak istiyordu. Sonra Irak'ı tamamiyle ele geçirerek burada yaratacağı modelle Orta Doğu
ülkelerini yeniden tanzim etmek amacında olduğu anlaşılmakta idi; bu stratejiyi
Irak ve Suriye olaylarıyla görmüş bulunuyoruz. Kuzey Irak'taki yeni devleti
Suriye'nin doğusundan, İran'ın batısından ve Türkiye'nin güneydoğusundan
koparacağı parçalarla birleştirerek “Büyük Kürdistan Devleti”ni kurmak ve
böylece Orta Doğu ülkeleri arasına yerleştirilecek (İsrail gibi) bir husumet
bombasıyla yüzyıl boyunca bölge
devletlerini ve halklarını tüketmek; ılımlı İslâm, dinler arası hoşgörü, etnik
yapıların siyasallaştırılması, Büyük Ortadoğu Projesi diye diye nereye
gelindiği görülmüş müdür acaba? Bu arada Türkiye hükümetlerinin, dinci ve sol
ideolojik tutumlarını bir türlü terk edemeyen bazı aydın kesimlerin de bu
politikaları kolaylaştırması anlaşılır bir iş değildir.
1991-95 döneminde, ABD’nin Irak'taki örgütlediği
muhalif güçlerle Saddam’ı devirmesi plânı çerçevesinde Kuzey Irak’a Türkiye
üzerinden “yüzlerce” CIA elemanı
geçmişti. Ancak, 5 Mart 1995 günü Iraklı Kürtlerin Saddam güçlerine
saldırısıyla başlaması plânlanan bu darbe teşebbüsü başarısız oldu. O süreçte,
ABD'nin Kuzey Irak'tan Türkiye'ye gelen mülteciler arasından kendilerine hizmet
edecek olanlara İspanyol vatandaşlığı garanti ettiğini, 10 bin (bazı yazılarda
7 bin 500) Kürt peşmergesini Guam adasına götürdüğü çeşitli çevrelerce dile
getirilmişti. Bu Kürtler ve daha sonra bunların ABD’ye götürülen bir kısmı,
eğitilmişler ve muhtemelen bugünkü PKK, PYD vb. isimler altında, “terörist”
adlandırılmasıyla yeni bir savaş stratejisi geliştiriyorlar..
Binlerce Kürt’ün, Türkiye’den kuş uçuşu 10 bin 500
km. uzakta, okyanus ortasında bir adaya götürülmesi, sonra da izinin
kaybedilmesi mümkün müdür? Ama basının bunu takip ettiğini görmedik. Ama şimdi
önümüzde bir Suriye tecrübesi var; “Eğit- Donat Projesi”. Bu tecrübeyle artık rahatça tahmin edebiliriz,
ki o zaman da bir “Eğit- Donat Projesi” uygulanmıştır. Herhalde bu elamanların
Kuzey Irak’a dönmeleriyle (nasıl döndülerse; savaşçı, iş adamı, diplomat
olabilir) 1990’ların sonuna doğru Türkiye’ye yönelik ağır suikastların, ağır
kayıplarla sonuçlanan çatışmaların bir paralelliği olsa gerek. Nitekim bu
Kürtlerden çok iyi eğitilmiş 80 kadarının 1997 Kasım ayında ABD tarafından yine
gizlice Kuzey Irak'a sokulduklarına ilişkin iddialar ileri sürülmüştü.
2015 Yaz aylarından itibaren Türkiye’de “terör”
yeniden tırmanmış ve TSK’ya ve Emniyet Teşkilâtı güçlerine çok ağır kayıplar
verdiren saldırılar olmaya başlamıştır. Bu arada özellikle Suriye olaylarında
PKK, PYD, YPG saflarında yer alan Batı Avrupa’lı ve ABD’li savaşçıların
fotoğrafları çıkmaya başlamıştır. Türk kamuoyunca uzunca süredir konuşulan “ABD
vatandaşlarının PYD ve Peşmerge saflarında savaştığı” iddiası Belligant isimli
Araştırma Merkezi’nin 36 sayfalık kapsamlı raporuyla netlik kazanmıştır:
Raporda ABD’li savaşçıların meslekleri, şehirleri, örgütlere katılım hikâyeleri
tüm ayrıntılarıyla anlatılmakta ve bu zamana kadar PYD, Peşmerge ve Suriye’deki
Hristiyan örgütü Dwekh Nawsha’ya katılan 108 Amerikalı’nın bulunmakta olduğunu,
bu sayının 3/2’sinin ABD ordusunda ve Fransız Lejyonu’nun yabancılar biriminde
bulunan tecrübeli askerlerden oluştuğunu, sıcak çatışma bölgesine geçenler
arasında polis, güvenlik görevlisi, sağlık teknisyeni, tır şoförü ve hatta seks
klub sahiplerinin de yer aldığını belirtmektedir.
Amerikalıların %52’sinin PYD saflarında silâh tuttuğunu belirten rapor, ABD’liler arasındaki tek kadın militanın Samanto Johnstone olduğu ve ABD vatandaşı Keith Broomfield de PYD cephesinde savaşırken yaşamını yitirdiği bilgisini de paylaşmaktadır.
Amerikalıların %52’sinin PYD saflarında silâh tuttuğunu belirten rapor, ABD’liler arasındaki tek kadın militanın Samanto Johnstone olduğu ve ABD vatandaşı Keith Broomfield de PYD cephesinde savaşırken yaşamını yitirdiği bilgisini de paylaşmaktadır.
Netice itibarla Guam’da neler olduğu şimdi
anlaşılmıştır. Ama Türkiye gerçekten “terör” ile mi mücadele etmektedir? Yoksa
“terör” perdelemesi arkasında işbirlikçi güçlerle ve sözü edilen projelerle mi mücadele
etmektedir.?
Kaynakça:
1-
http://www.yenimesaj.com.tr/?artikel,4011079/
2-http://www.avukatserdarozturk.com/ricciardone-1-1995-kuzey-irak-1995-kuzey-irak-kurt-devleti-kurulmasi-calismalari-tsk-celik-harekati-7500-ajanla-guam-a-kacis-ricciardone-2-2013-turkiye-2013-turkiye-2/
3-
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=-5292
4-
http://odatv.com/n.php?n=abd-tskya-niye-dusman-oldu-1201101200
5-
http://www.aksiyon.com.tr/kapak/4-temmuzun-uc-generali-neden-emekliye-sevk-edildi_517819
6-
http://www.aydinlikgazete.com/dunya/eski-yankiler-simdi-pydli-h76055.html
No comments:
Post a Comment