Wednesday, January 7, 2015

İYİ DİLEKLERLE...


Yılbaşı ve Mevlid Kandili birbirlerinin peşi sıra geldiler ve insanların birbirleri ve ülkeleri  için iyi dilek ve temennilerine vesile oldular.. İç savaşların yaşandığı, katliâmların sürdüğü, yolsuzluk ve hırsızlık iddialarının yaygınlaştığı, insan haklarının ayak altına alındığı dünyada bir anda güller açtı, flâşlar patladı ve ekranlara mutlu yüzler yansıdı.. Elbette, yılın ilk günlerinde karamsar olmak istemem ama, geçen yılbaşı da aynı dilek ve temennilerde bulunulmuştu, ama ülkemizde ve dünyada nasıl bir 2014 yaşandığı malûm..
Ülkemizde 2014’den aklında ne kaldı deseler, benim aklımda “millete .....koymak” kaldı; en ayıp, en onur kırıcı ve aşağılayıcı bir olay.. Çok dokunaklı bir olay.. Ama, toplumsal haysiyeti korumak ta görevleri arasında olan kişi ve kurumlardan ses gelmedi.. Zaten koyan kişi de, rakipleri için söylediğini belirtti; sanki onlar millet veya milletin bir parçası değil mi? Her kimse, onlardan da bir reddiye gelmedi... Sosyal ve ekonomik açıdan incelemeye değer bir olay.
Medya yayınlarında ise, “Yılbaşı” olduğu pek belli değildi; zaten epey zamandan bu yana bu tarz günlere büyük bir tesadüfle dinî bir kutlama rastlıyor.. Hangi dinden olursa olsun bütün toplumlar yeni yıla girerken kendi geleneklerine göre bir kutlama yapıyor, ama Türkiye’de Hrıstiyan Noel’i ile yılbaşı eğlencesi bir türlü birbirinden ayırt edilemiyor; bakalım 2015’i 2016’ya bağlayan yılbaşında ve Aralık ayının son haftasında ne yapılacak; çünkü o zaman Mevlid Kandili’yle Noel /Christmas kutlamaları hemen hemen aynı haftaya rastlıyor. Kim kime benzemeye veya benzememeye çalışıyor olacak.


Yılbaşı kutlama ve süsleme geleneği eski Türk geleneklerinde de vardı: Eski Türklerde, yayla kültürünün bir sonucu olarak  yılbaşı, baharın başladığı, gündönümü de denilen 21 Mart kabul edilirdi. Törenlerde ise “nahıl” süsleme geleneği vardı; fotoğrafta görüldüğü gibi, iki metre veya daha uzun, beşgen veya altıgen ahşap bir kule yapılır ve onun üzeri kırmızı/ al renkli bir kumaşla kaplanırdı.. Al renk Türklerde önemli bir renkti.. Aslında Türk kızlarının gelinlikleri al renkte olurdu.. Gelin yatağında yorganın rengi al renk olurdu.. Yiğitliğin alâmeti olarak, kahramanlar avuçlarının içinde kan pıhtısı tuttukları hâlde doğarlardı.. Ahşap kule al renkli kumaşla sarılır ve kulenin yüzeyine dilek için bez parçaları , ayna  veya ayna kırıkları asılırdı.. Böylece kule pırıltılı bir hâl alırdı.. Düğün, sünnet merasimi vb. tören onun etrafında yapılırdı.. Düğünlerde, nahılın altındaki boşluğa para veya hediye konurdu.
Netice olarak bu âdeti bir din ve inanç meselesi hâline dönüştürmemek gerekir; İslâmi dönemlerde, Hicrî de olsa yeni yılı kutlama geleneği zaten yoktu.. Hicrî takvim de zaten Hz. Ömer zamanında kullanılmaya başlanmıştı.. Türkler ise Hicrî takvimi kullanmakla beraber 19 yüzyıldan itibaren malî ihtiyaçlar sebebiyle Rumî takvimi kullanmaya başladılar. 2 Ocak 1926’dan bu yana da Milâdi takvim kullanılmaktadır.. Bunda da esas sebep, Müslüman olmakla Arap olmayı bir birinden ayırt etmek meselesidir.
Dünyada da “yeni yıl” meselesi din ve inanç meselesi olarak algılanmaksızın her ülkede, her kültür çevresinde kutlanmıştır: Meselâ, Yeni Zelanda'da yeni yıla girildiğinde herkes sokaklara dökülür ve mümkün olduğunca yüksek sesle tencere tava çalınır. Şili'de tam gece yarısı bir kaşık mercimek yiyenlerin bütün yılının iş ve parayla dolu olacağına inanılır ve evi içeriden dışarıya süpürürseniz bir önceki yılın kötü ruhlarını da beraberinde süpürmüş olursunuz. İspanya'da gece yarısı çanlar çalarken her bir vuruş için bir üzüm tanesi yemek adetten imiş. Arjantin'de tam gece yarısı sağ ayağınızı ileri uzatırsanız, yıla sağ ayakla girmiş olursunuz. Bütün sene iyi geçer.
Brezilya'da kötü ruhları uzaklaştırmak için beyaz giyilir, Kolombiyalılar için sokağın çevresinde boş bir valizle biraz dolanmak, bütün yılın gezerek geçeceği anlamına gelirmiş. İskoçya'da saatler gece yarısını vurur vurmaz eşin dostun evine "ilk ayak" basan olmak için bir yarış başlar ve “İlk ayaklar” gittikleri evlere para, ekmek, tuz, kömür, viski gibi kültürel bolluk sembollerinden de götürürler, İskoçya’nın Stonehaven isimli kasabasında şenlik ateşlerinde erkekler başlarının etrafında ateş topuna benzer çubuklar çevirirlermiş. Bu davranışın güneşi ve yeni yılın temizlenmesini temsil ettiği söylenir.
Japonya'da başlayacak olan yılın zodyak hayvanının kılığına girilir (2014 için bu hayvan at idi), yerel tapınağa gidilir ve çanlar 108 kez çalınır ve böylece 108 dert ve tasa kovulur imiş. Ayrıca zillerin çalması bitince herkes kahkahalar atarak kötü ruhları kovduğuna ve şans dolu bir yeni yılın gelmesini sağladığına inanılırmış.. Ayrıca onlar, farklı olarak Yeni yıla “hoş geldin” demek yerine eski yıla “güle güle” diyorlar. Güney Afrika'da ise yerliler yeni yılda şans ve taze bir başlangıç için eskimiş eşya ve ev aletlerini pencereden dışarı atarlarmış.
Çin’de ise, çocukların en büyük kardeşlerine ve ebeveynlerine duyduğu saygıyı göstermesi yılın ilk gününün önemli bir âdeti… Buna karşılık büyükler de, kırmızı zarflar içinde verilen harçlıklarla çocukları sevindiriyorlar. Danimarka'da ise, bir yandan eski tabak ve bardaklar eşin dostun kapılarına atılarak kırılır ve kapıların önünde kırılmış tabak yığınları bulmak şans sayılmaktadır. Bir yandan da tam gece yarısını vurduğunda sandalyelerin üzerinden aşağı atlanır; böylece,  Yeni yıla hızla girilir, kötü ruhları geride bırakılır ve iyi şans gelirmiş. İsviçre’de ise yeni yılın ilk günü yere bir damla krema damlatmanın şans getireceğine inanılıyor.
Finlandiya'da uzun yıllardan beri süregelen geleneğe göre insanlar eritilmiş küçük bir tenekeyi su dolu bir kaba dökerler ve erimiş tenekenin sertleşip yeni şekil almasıyla, ortaya çıkan bu şekle anlamlar yükleyerek yeni yılın neler getireceğini tahmin ederler. Örneğin kalbe ya da yuvarlağa benzer bir şekil yeni yılda evlilik olabileceğini; gemiyi andıran şekil seyahati ve domuz bol yiyeceği temsil edermiş. Panama'da ünlü kişilerin kuklalarına “muñecos” deniyor; yılbaşı günü yakılan şenlik ateşlerinde Panama halkı bu özel kuklaları yılbaşı ateşinde yakar. Bu kuklalar Fidel Castro gibi politikacılardan tutun, “Ugly Betty” gibi tv karakterlerine kadar pek çok ünlüye ait olabilir. Kuklalar eski yılı temsil ederken, bunların yakılması eskinin ve kötü ruhların uzaklaştırılıp; yeni yıl için taze bir başlangıç yapmak anlamına geliyor.
Vietnamlılar ise, evlerinde birçok değişik tanrıyla oturduklarına inandıklarından, yıl bitiminde cennete geri dönecek olan tanrılara iyi davranarak onları etkilemeye çalışıyorlar.  Filipinler'de yuvarlak şekilli cisimler altın paraları hatırlattıkları için bereket simgesidir. O nedenle yılbaşı geceleri sofrada yuvarlak şekilli meyvelerin olması şarttır. Hatta 12 yuvarlak meyve yemek de âdettendir. Belarus'ta  ise, bekâr kadınların önüne birer koçan mısır konur bir de odaya horoz salınırmış. Horoz önce kimin mısırını gagalarsa o yıl ilk evlenecek olanın o olduğuna inanılıyor.  Estonya'da eskiden yılbaşı günü yedi öğün yemek yemek ve böylece bir sonraki yıl yiyeceklerin bolluğunu sağlamak adettendir. Yedi kişilik yemek yiyen bir kişinin yedi kişinin gücünü alacağına da inanılırdı.
Türkiye’de ne yapılır?
Yeni Yılınız kutlu olsun…. Şanslı ve başarılı olsun… Sağlıklı olsun.
2015 Ocak ayının 2. Gününün gecesi Mevlid Kandili’ydi; Hazreti Peygamberimiz’in doğum günü.. Elbette kutlu olsun.. İnsanlar, ülkeler arasında yeni bir düşünce ufku açsın. Barışa, kardeşliğe, mutluluğa vesile olsun.
2013 yılının ağustos ayında, Medine’de bulunan Hazreti Peygamberimiz’in  evinin ve o dönemdeki Mescid-i Nebevi’nin maketi sergilenmişti. Hz. Peygamber’in yaşadığı ev hadisler ışığında uzmanlar tarafından birebir yeniden yapılmıştı.

  




   Hz. Peygamberimiz’in evinin içinden ve kullandığı eşyalardan bir görünüş

Peygamberimiz  Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye gelişinin hemen ardından çamur ve hurma dallarından yapıldığı kaydedilen, Hazreti Aişe ile beraber yaşadığı evin küçüklüğü ziyaretçileri şaşırtmıştır. Hadislerde Hazreti Aişe'nin,  “Birimiz istirahat ederken öbürümüz zor şartlar altında namaz kılabiliyorduk” diyerek anlattığı evin tavanının alçak olduğu maket evde de görülmektedir.
Mescid-i Nebevi'ye bitişik olarak inşa edilen evin, Peygamberimizin kabr-i şerifinin bulunduğu Ravza-ı Mutahhara olduğu belirtiliyor. Hazreti Peygamber vefat ettiğinde Hazreti Aişe’nin odasına defnedilmişti; Hz. Peygamberimiz’in sünnetini izleme iddiasında bulunanların, bunlardan alacağı hiç bir hisse yok mu acaba?