Sunday, April 12, 2015

BAZI ANKETLERDE TÜRKİYE



Artık yeni Türkiye’de sanat, siyaset, edebiyat, ticaret  vs. çalışmalar, eserler veya metalar dinsel bir üslûp ile sunulmaya başladı. Böyle olursa topluma daha çok güven vereceği ve takdim edilen şeye itibarın, talebin daha da artacağı düşünülüyor; belki de gerçekten öyledir. Bütün bu davranışlar, halkın %99’nun Müslüman olduğu kabulünden hareketle yapılıyor da olabilir. Neticede siyaset sonuç ister, ticaret kâr ister. Yoksa hiçbir otorite insanlara sakallarını nasıl traş edeceğini, nasıl giyineceğini, nasıl bir davranış geliştireceğini dayatamaz; dayatırsa riyakâr insan, riyakâr toplum yapısı ortaya çıkar. Ya da özendirir, ödüllendirir ve bir süre sonra bakarsınız ki tablo kendiliğinden değişmiştir. Yeni zengin hayat tarzına ve yeni fırsatlara özenenler daima olacaktır. Bu arz ve talep bir döngü hâlinde kendini besler ve büyür.
Bütün bu işleri meşrûlaştıran bir neden de, “halk böyle istiyor.” söylemidir; bir süre sonra halk da, gerçekten böyle istediğini düşünmeye başlayacaktır. Politikada, “Yumuşak Güç” kavramının açıklamasında da, bütün meselenin, senin istediklerini, senin istediğin sonuçları diğerlerinin de kendiliğinden istemesini sağlamak meselesi olduğu belirtilir; ama o insan veya toplum bu davranışı gösterirken samimî olarak kendi duygu ve düşüncelerini ifade ettiğini sanmaya ve fakat benim istediğimi istemeye devam etsin.[1]
Bütün bunlar ne kadar doğru?
Almanya’nın en büyük ve saygın düşünce kuruluşlarından olarak tanımlanan Bertelsmann Vakfı’nın 13 ülkede 14 bin kişiyle yaptığı araştırmada kendini “çok ya da oldukça dindar” olarak tanımlayanların başında Türklerin geldiği belirtilmiştir: Türkiye, Almanya, İngiltere, İsveç, Fransa, İspanya, İsviçre, Kanada, ABD, İsrail, Hindistan, Brezilya ve Güney Kore’de yapılan araştırmaya Arap ülkeleri dâhil edilmemiş.[2]
Bertelsmann Vakfı’nın 5 yılda bir yaptığı “Din monitörü 2013” isimli araştırmada deneklere yöneltilen “Hangi ölçüde dindarsınız?” sorusuna Türklerin %82’si “çok” ya da “oldukça dindar” cevabını vermiş. “Ülke yönetimindeki siyasetçiler Tanrı’ya inanmalı mı?” sorusuna da Türklerin %25’i “Evet cevabını vermiştir. Türkiye’de, demokrasiyi en iyi sistem olarak tanımlayanların oranı da %82 olarak ortaya çıkmıştır.
Bu durumda, ülkelerin ne kadar “İslamî” olduklarını belirlemeye çalışan iki ekonomistin makalesinde Türkiye’nin, diğer Müslüman ülkelerin ve İslâm cumhuriyetlerinin durumunun ne kadar İslâmî olduğunu merak etmez misiniz?
Rehman ve Askari isimli iki araştırmacı, bu konu üzerinde oldukça kapsamlı bir çalışma yapmışlar. Öncelikle birincil kaynaklardan yola çıkarak temel İslâmî prensipleri belirlemişler. Daha sonra da 208 ülkeye ait verileri kullanarak,  oluşturdukları ölçütlere bu ülkelerin ne kadar uygun hareket ettiklerini incelemişler.[3]
Araştırmacılar önce dört alt endeks oluşturmuşlar:  
1) İktisadi endeks; bu ölçütte, faizli enstrümanlarının yaygınlığı, rüşvetli işlemlerin sıklığı, vergi adaleti, fakirlere eğitim, sağlık vs. alanlardaki sosyal yardımlar, özel mülkiyetin korunması gibi faktörlere bakılmış.
2) Hukuk ve yönetişim endeksi; hukuk ve yönetişim endeksinde kanun hâkimiyeti, yargının bağımsızlığı, yönetim etkinliği vs. gibi faktörler dikkate alınmış.
3) İnsanî ve politik haklar endeksi; insanî ve politik haklar endeksinde sivil ve politik haklar,kadın hakları gibi konular değerlendirmeye alınmış.
4) Uluslararası ilişkiler endeksi; bu ölçütte de çevresel faktörlerden askerî harcamalara kadar değişik konular yer almış.
Bu ölçütler 208 ülke için belirlenmiş ve daha sonra bunlar kullanılarak her ülke için temel “İslâmîlik” sıralaması yapılmış; bu sıralamada ilk üçte olan ülkeler Yeni Zelânda, Lüksemburg ve İrlanda olurken Danimarka, İngiltere, Norveç gibi ülkeler üst sıralarda yer almış. Hatta İsrail, ikisi hariç İslâmîlik’te tüm Müslüman ülkelerin önünde görünüyor.
Müslüman ülkelerin sıralamasında Malezya 38’ci, Kuveyt 48’ci….. Türkiye ise 208 ülke arasında 103’cü sırada yer almış; Suudî Arabistan 131’ci, İran 163’cü Afganistan ise 169’cu sırada.
Londra merkezli yoksullukla mücadele örgütü Kalkınma İnsiyatifleri’nin hazırladığı “Küresel İnsanî Yardım Raporu”na göre de, en fazla uluslararası yardımda bulunan ülkeler listesinde Türkiye 4. sırada yer alıyor; millî gelirine oranla en fazla insanî yardım yapan ülkeler sıralamasında ise Türkiye 3. sırada yer almıştır.[4] Halbuki yine İngiltere’nin önemli sivil toplum örgütlerinden Charities Aid Foundation tarafından 135 ülkede yapılan hayırseverlik anketi sonuçlarına göre, ankette insanlara geçtiğimiz ay içerisinde “Bir hayır kurumuna bağış yaptınız mı?”, “Gönüllü bir çalışmaya katıldınız mı?”, “Tanımadığınız birine yardım ettiniz mi?” diye üç soru soruluyor. Bu soruların cevaplarına göre Türkiye’nin notu 100 üzerinden 18; bu anketin yapıldığı 135 ülke arasındaki sıralamada Türkiye 128. sırada yer alıyor. Türkiye’den daha aşağı sıralarda ise Hırvatistan, Karadağ, Ekvator, Filistin, Venezuela ve Yemen var.[5]
Şimdi yorumlamak yerine sormak gerekir; Türkiye ve halkının büyük kısmı veya tamamı Müslüman olan ülkeler ahlâkî, insanî, doğruluk ve dürüstlük, hak ve adalet, eğitim vb. alanlarda neden en alt sıralardadır? İslâmiyet’in telkin ettiği toplum sıralamasında ilk sıralarda neden Müslüman olmayan ülkeler var? Tek tek, kişisel olarak ne kadar hayırseveriz? Yardımı veya hayrı kendi cebimizden mi, kazancımızdan mı veriyoruz yoksa kamu sırtından mı?
İyi “insan” ve iyi “vatandaş” olmanın yolu yok mudur?




* Kaynakça:
Joseph s. Nye, Dünya Siyasetinde Başarının Yolu Yumuşak Güç, Çeviri: Rayhan İnan Aydın, Elips Kitabevi, Ankara 2005
http://www.hurriyet.com.tr/planet/23686587.asp
http://www.zaman.com.tr/yorum_turkiye-islami-bir-ulke-midir_2215335.html  
http://www.aa.com.tr/tr/s/205139--turkiye-insani-yardimda-dunya-ucuncusu;       http://www.aa.com.tr/tr/s/205460--turkiye-uluslararasi-insani-yardimda-4-sirada