Artık
yeni Türkiye’de sanat, siyaset, edebiyat, ticaret vs. çalışmalar, eserler veya metalar dinsel
bir üslûp ile sunulmaya başladı. Böyle olursa topluma daha çok güven vereceği
ve takdim edilen şeye itibarın, talebin daha da artacağı düşünülüyor; belki de
gerçekten öyledir. Bütün bu davranışlar, halkın %99’nun Müslüman olduğu
kabulünden hareketle yapılıyor da olabilir. Neticede siyaset sonuç ister,
ticaret kâr ister. Yoksa hiçbir otorite insanlara sakallarını nasıl traş
edeceğini, nasıl giyineceğini, nasıl bir davranış geliştireceğini dayatamaz;
dayatırsa riyakâr insan, riyakâr toplum yapısı ortaya çıkar. Ya da özendirir,
ödüllendirir ve bir süre sonra bakarsınız ki tablo kendiliğinden değişmiştir. Yeni
zengin hayat tarzına ve yeni fırsatlara özenenler daima olacaktır. Bu arz ve
talep bir döngü hâlinde kendini besler ve büyür.
Bütün
bu işleri meşrûlaştıran bir neden de, “halk
böyle istiyor.” söylemidir; bir süre sonra halk da, gerçekten böyle
istediğini düşünmeye başlayacaktır. Politikada, “Yumuşak Güç” kavramının
açıklamasında da, bütün meselenin, senin istediklerini, senin istediğin
sonuçları diğerlerinin de kendiliğinden istemesini sağlamak meselesi olduğu
belirtilir; ama o insan veya toplum bu davranışı gösterirken samimî olarak
kendi duygu ve düşüncelerini ifade ettiğini sanmaya ve fakat benim istediğimi
istemeye devam etsin.[1]
Bütün
bunlar ne kadar doğru?
Almanya’nın en büyük ve saygın düşünce kuruluşlarından olarak tanımlanan Bertelsmann Vakfı’nın 13 ülkede 14
bin kişiyle yaptığı araştırmada kendini “çok
ya da oldukça dindar” olarak tanımlayanların başında Türklerin geldiği
belirtilmiştir: Türkiye,
Almanya, İngiltere, İsveç, Fransa, İspanya, İsviçre, Kanada, ABD, İsrail, Hindistan, Brezilya
ve Güney Kore’de yapılan araştırmaya Arap ülkeleri dâhil edilmemiş.[2]
Bertelsmann
Vakfı’nın 5 yılda bir yaptığı “Din
monitörü 2013” isimli araştırmada deneklere yöneltilen “Hangi ölçüde dindarsınız?” sorusuna
Türklerin %82’si “çok” ya da “oldukça dindar” cevabını vermiş. “Ülke yönetimindeki siyasetçiler Tanrı’ya
inanmalı mı?” sorusuna da Türklerin %25’i “Evet” cevabını vermiştir. Türkiye’de, demokrasiyi en iyi sistem olarak tanımlayanların
oranı da %82 olarak ortaya çıkmıştır.
Bu durumda, ülkelerin ne kadar “İslamî” olduklarını belirlemeye çalışan
iki ekonomistin makalesinde Türkiye’nin, diğer Müslüman ülkelerin ve İslâm
cumhuriyetlerinin durumunun ne kadar İslâmî olduğunu merak etmez misiniz?
Rehman ve Askari isimli iki araştırmacı,
bu konu üzerinde oldukça kapsamlı bir çalışma yapmışlar. Öncelikle birincil
kaynaklardan yola çıkarak temel İslâmî prensipleri belirlemişler. Daha sonra da
208 ülkeye ait verileri kullanarak, oluşturdukları
ölçütlere bu ülkelerin ne kadar uygun hareket ettiklerini incelemişler.[3]
Araştırmacılar önce dört alt endeks
oluşturmuşlar:
1) İktisadi endeks; bu ölçütte, faizli enstrümanlarının
yaygınlığı, rüşvetli işlemlerin sıklığı, vergi adaleti, fakirlere eğitim,
sağlık vs. alanlardaki sosyal yardımlar, özel mülkiyetin korunması gibi
faktörlere bakılmış.
2) Hukuk ve yönetişim endeksi; hukuk ve yönetişim endeksinde kanun
hâkimiyeti, yargının bağımsızlığı, yönetim etkinliği vs. gibi faktörler dikkate
alınmış.
3) İnsanî ve politik haklar
endeksi; insanî ve politik haklar endeksinde sivil ve politik haklar,kadın hakları gibi konular değerlendirmeye
alınmış.
4) Uluslararası ilişkiler endeksi; bu ölçütte de çevresel faktörlerden
askerî harcamalara kadar değişik konular yer almış.
Bu ölçütler 208
ülke için belirlenmiş ve daha sonra bunlar kullanılarak her ülke için temel
“İslâmîlik” sıralaması yapılmış; bu sıralamada ilk üçte olan ülkeler Yeni Zelânda, Lüksemburg ve İrlanda olurken Danimarka, İngiltere,
Norveç gibi
ülkeler üst sıralarda yer almış. Hatta
İsrail, ikisi hariç İslâmîlik’te
tüm Müslüman ülkelerin önünde görünüyor.
Müslüman ülkelerin sıralamasında Malezya 38’ci, Kuveyt 48’ci….. Türkiye ise 208
ülke arasında 103’cü sırada yer almış; Suudî Arabistan 131’ci,
İran 163’cü Afganistan ise
169’cu sırada.
Londra merkezli yoksullukla
mücadele örgütü Kalkınma İnsiyatifleri’nin hazırladığı “Küresel İnsanî Yardım Raporu”na göre de, en fazla uluslararası
yardımda bulunan ülkeler listesinde Türkiye 4. sırada yer alıyor; millî
gelirine oranla en fazla insanî yardım yapan ülkeler sıralamasında ise Türkiye
3. sırada yer almıştır.[4] Halbuki
yine İngiltere’nin önemli sivil toplum
örgütlerinden Charities Aid Foundation tarafından 135 ülkede yapılan
hayırseverlik anketi sonuçlarına göre, ankette insanlara geçtiğimiz ay
içerisinde “Bir hayır kurumuna bağış
yaptınız mı?”, “Gönüllü bir çalışmaya
katıldınız mı?”, “Tanımadığınız
birine yardım ettiniz mi?” diye üç soru soruluyor. Bu soruların cevaplarına
göre Türkiye’nin notu 100 üzerinden 18; bu anketin yapıldığı 135 ülke arasındaki
sıralamada Türkiye 128. sırada yer alıyor. Türkiye’den daha aşağı sıralarda ise
Hırvatistan, Karadağ, Ekvator, Filistin, Venezuela
ve Yemen var.[5]
Şimdi yorumlamak yerine sormak gerekir; Türkiye ve
halkının büyük kısmı veya tamamı Müslüman olan ülkeler ahlâkî, insanî, doğruluk
ve dürüstlük, hak ve adalet, eğitim vb. alanlarda neden en alt sıralardadır?
İslâmiyet’in telkin ettiği toplum sıralamasında ilk sıralarda neden Müslüman
olmayan ülkeler var? Tek tek, kişisel olarak ne kadar hayırseveriz? Yardımı
veya hayrı kendi cebimizden mi, kazancımızdan mı veriyoruz yoksa kamu sırtından
mı?
İyi “insan”
ve iyi “vatandaş” olmanın yolu yok
mudur?
* Kaynakça:
1 Joseph s. Nye,
Dünya Siyasetinde Başarının Yolu Yumuşak Güç, Çeviri: Rayhan İnan Aydın, Elips
Kitabevi, Ankara 2005
2 http://www.hurriyet.com.tr/planet/23686587.asp
3 http://www.zaman.com.tr/yorum_turkiye-islami-bir-ulke-midir_2215335.html
4 http://www.aa.com.tr/tr/s/205139--turkiye-insani-yardimda-dunya-ucuncusu; http://www.aa.com.tr/tr/s/205460--turkiye-uluslararasi-insani-yardimda-4-sirada
No comments:
Post a Comment