* Güncel olay hakkında, sanki bir yazma, görüş belirtme zorunluluğu doğuyor; aslında gündemin peşine takılmak gibi bir şey.. Gazze olayları ve arkasından Davos krızi böyle bir olay: “Ticaret kârdan, siyaset neticeden anlar.” derler.. Siyasilerin bir sözü, bir imzası, bir kararı yalnızca bugünü değil, önümüzdeki on yılları, hatta bir neslin hayatını etkiler.. O zaman, işte o sözün, o kararın külfeti ortaya çıkar.. Toplum bunu, çoğunlukla değil, bir kısmıyla da değil, topyekün göğüslemeye hazırsa mesele yok.. Fakat, içimizde gördüğümüz, şimdiden karşıt taraflar belirdi, birbirinin dediğini reddeden, tamamen farklı haber yapan, kendi toplumunu ve mensuplarını inciten tutumlar, sözler görülüyor. Zaman geçer, heyecan tavsar…. Maksat neydi; bizi birbirimizle yeniden kavgalı hale getirmek mi?

* Türk milletinin ve Türk devletinin varlığı ve saygınlığı her şeyin üzerindedir; bunun için politikacılarımızın Atatürk’ü referans göstermesi, bu gücümüzün Atatürk’ten geldiğini söylemeleri hem doğrudur, hem de ibretliktir.. Bir de, söylenen şu sözlere dikkati çekmek istiyorum; “Türkiye güçlüdür, Türkiye’nin gücüne inanın, Türkiye’nin gücünü kimse görmemezlikten gelemez..” Gururumuzu okşadığı için hoşumuza da gidiyor.. Yabancılar da, sık sık böyle diyorlar.. Düşünelim, Türkiye nesiyle güçlü? Yüksek ekonomisiyle mi? Güçlü ve örnek demokrasisi ve kurumlarıyla mı? Ekonomik zenginlikleriyle mi? Çokça söylenen, jeopolitik konumuyla mı? ( Bu çok kolay by-pass ediliyor zaten; her ülke coğrafyasını korur, bizi de coğrafyamız mı koruyor yani?) Bunun cevabı belli; kanaatimce Türk Ordusu.. Ya da , birisi, bizim gücümüzün nereden ileri geldiğini bir söylesin. Yani , ne olursa biz ne yaparız. Ve bizden bunun için, bütün dünya çekinirler?

* Bir de, şu söylemle sık karşılaşır olduk; bu ara, özellikle Musevi vatandaşlarımız için söylenir oldu.. Biz bu topraklarda 500 yıldır varız, veya Türklerden önce de vardık; bu, millî varlığı coğrafya ile bütünleştirme görüşüdür.. Belli bir toprak parçasını “kutsal toprak”, “baba toprağı” olarak görme ve varlığını meşrûlaştırma.. Vaktiyle Türk Tarih Tezi’yle bizim de yaptığımız gibi..Büyük bir imparatorluktan, yeni bir “vatan” kavramına geçiş, kabullenme kolay değildi.. Yunanlılar da aynı şeyi, Bizans topraklarının ihyası idealiyle (Megali İdea) yaşatmaya çalışıyorlar. Bu onların uluslaşmasında bir etkendir. İsrail de, “Arz-ı Mevud”la (Vaadedilmiş topraklar) aynı şeyi yapıyor. Hatta ayrılıkçı Kürtçüler de aynı şeyi yapıyorlar; güya Türkler’den çok önceleri onlar bu topraklarda imişler; yani Med’ler ataları oluyor ya.!.
Netice, “Modern ulusdevlette önemli olan, bireylerin nereden geldikleri, etnik kökenleri ya da dinsel tercihleri değil, hep birlikte nereye gidildiğidir.” (Rıza Türmen, Cumhuriyeti seviyorum, Milliyet, 31.10.2008, s:18). Bu da, Cumhuriyet’in kuruluş değerlerine ve kuruluş ruhuna bağlı olmak ve Türkiye Cumhuriyeti’ni sevmektir.. İstanbul’u İstanbul olarak sevmektir; Konstantinopolis olarak değil.. Van, Diyarbakır vs.’i Türkiye olarak sevmektir, başka bir yer olarak değil, Anadolunun kuzeydoğusunu Türkiye olarak sevmektir, Pontos olarak değil. Erzurum, Kars’ı vs’i Türkiye olarak sevmektir, Batı Ermenistan olarak değil.. İzmir’i İzmir olarak sevmektir, Smyrna olarak değil.. Abarttım gibi mi geliyor yoksa; ama bu örnekleri yaşadık; yüzlerce yıllık vatandaşlarımız, meğer kurulmuş ve kurulması tasarlanmış başka ülkelerin gizli vatandaşlarıymışlar ve (I. Dünya Savaşı yenilgimizden sonra) Türkiye’yi meğer başka bir şekilde seviyorlarmış.. Bunu anladık ve maliyeti İstiklâl Savaşı oldu..

* Bir konuda yeterince bilgisi olmayan insanların başkalarının davranışlarını “körü körüne”, aynen taklit ettiği, tercihlerine aynen katıldığı bilimsel bir çalışmayla kanıtlanmıştır: Leeds Üniversitesi’nde (İngiltere) görevli uzmanlar tarafından yapılan araştırmada, yaklaşık 200 kişiden, geniş bir koridorda birbirleriyle konuşmadan gelişigüzel bir şekilde yürümeleri istenmiştir.. Ancak, deneklerin arasından birkaç kişiye ise hangi yöne yürümeleri gerektiğine dair ayrıntılı bilgi verilmiştir. Araştırma sonucunda, kısa bir süre için farklı yönlere yürüyen deneklerin bir süre sonra “bilgilendirilmiş bireyleri” takip ettikleri gözlenmiştir; araştırmacılar, bilgilendirilmiş bireyleri takip eden deneklerin, onları takip ettiklerinin farkında bile olmadıklarını, birbirleriyle konuşmamalarına rağmen, 200 kişilik grubun yürünecek yön konusunda oy birliğine varmış olmalarının çok etkileyici olduğunu kaydetmişlerdir. (“Sürü psikolojisi kanıtlandı”, Milliyet, 16 Şubat 2008, s:3)