* Adı geçen projenin, “ABD” projesi diye adlandırılması tartışmayı kızıştırdı; ama anlaşıldı ki, bize açılım projesi diye sunulan ve hâlen de içeriği belli olmayan proje, ABD Dışişleri Bakanlığı ve BM Genel Sekreterliği eski üst düzey danışmanlarından David L.Phillips tarafından hazırlanan bir rapora dayanıyor? Nereden anladın değil mi? Çünkü bu raporda, açılım tartışması başladığından bu yana, bazı çevreler tarafından ne olması isteniyorsa, bu raporda sırasıyla var; genel af, DTP’nin Hükûmet tarafından muhatap alınması, vatandaşlık tanımının değiştirilmesi ve Anayasa’nın 215, 216, 217, 220 ve 301 numaralı maddelerinin değiştirilmesi isteniyor.. İşte içerik.. Yani, açılımın içeriği bilinmiyor değil.. Sanki, ABD stratejisinde gölge bir Türkiye hükûmeti var!!!!!

* Devrim Sevimay’ın Hülya Avşar’la yaptığı ropörtajı dikkatle okumak lâzım (Milliyet, 24-25 Ağustos 2009); pek çok unvanlı, güç ve sermaye sahibi imzadan ve “kanaat önderi”nden daha gerçekci, daha doğal konuşuyor; kendisinin baba tarafından (yine kendi ifadesine göre, baba tarafı Kayseri yöresi Türkmenler’inden geldiği halde) Kürt olduğunu söyleyip, fakat Türklük yanının da çok güçlü olduğunu belirtiyor ve , “Şimdi ben neyim ?” diye soruyor; bu sorunun cevabını mozaikçiler vermeli. Hatta, bir adım daha ileri giderek, “Zehra” ne oluyor diye de sormalı..

* Kuzey Irak’taki Kürt liderler de Türkiye’nin “Kürt açılımı”ndan memnun olduklarını dile getirmişler; onlar da, bu ilhamla Kuzey Irak’ta “Türkmen açılımı”, Süryani, Keldanî açılımı yapsalar ya; bölge adından, kurumlarına kadar her şeyde “Kürt” adını tanımlayıcı olarak kullanmakta niye ısrarcılar?

* Açılımın adı, 29-30 Ağustos itibarıyla “Millî Birlik Projesi” oldu; aslında bu daha güzel bir yaklaşım.. Başbakan, beyanatlarıyla Türkiye’nin tamamını temsil etmiyoruz, bütün partilerle mutabakat arayacağız dedi; ama, arada bir ay boşa gitti politikada bir duygusal/sözel şiddet yaşandı..

* Türk milletinin şan ve şeref günü “30 Ağustos Zafer Bayramı” bu yıl daha bir çoşku ile kutlandı; fakat sanki birileri buna çoşkuya katılmak istemediler. Bazı belediye başkanları kutlamalara katılmadı veya anıtlara çelenk koymadı.. TRT1 ve bazı kanallar törenleri canlı olarak, gerçekten duygusal bir coşkunlukla verdiler.. TRT6’yı merak ettim ve diğer kanallar canlı yayın verirken bu kanalı bir saate yakın izledim; Edirne-Selimiye Camiî’nden tanıtım programı ve cemaatin ibadet görüntüleri vardı.. Kutlama törenleri aynı görüntü ve çoşkuyla Kürtçe verilemez miydi? “Büyük Zafer” hepimizin zaferi değil mi? Yoksa, yayını nakledecek spiker mi bulamadılar? (Yılmaz Özdil’in 21 Ağustos 2009 tarihli Hürriyet gazetesindeki “Al sana açılım” başlıklı yazısını mutlaka okuyunuz.)

* 1 Eylül, “Dünya Barış Günü” yurt sathında çeşitli etkinliklerle kutlandı ama, medya organları, DTP’nin (Demokratik Toplum Partisi’nin veya artık açıkca tekellüm edildiği üzere Kürt partisinin) İstanbul Kadıköy’deki ve Diyarbakır’daki mitinglerine çevrilmişti.. Böylece toplumu şartlandırıyorlar sanki; saflıkla sayarsanız tiraj uğruna, ya da bilinçli olarak iki siyasal zihin oluşturmak ve “onlar” yaratmak için…… Bir milyon iddiası ve propagandasıyla hazırlanan Diyarbakır mitnginde 50 bin civarında bir katılım (Türkiyede miting halkı nasıl toplanır herkes bilir.), Kadıköy mitingine de 5 bin civarında bir katılım görüldüğü yazıldı; İstanbul, en büyük Kürt şehriydi, bir milyondan fazla Kürt vardı…? Temiz niyetli, millet bilincinde olan vatandaşlarımızı tenzih ederim, onların akıl ve vicdanalrını takdir ederim.

* Her iki miting de Türklüğe, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk Silâhlı Kuvvetleri’ne meydan okumaya dönüştü; arşivden görüntülere ve ilgili haberlere bakılabilir; fakat, kesinlikle şu tecrübeyi unutmayın…1736-1739 Osmanlı Rus Savaşı ve Belgrat Anlaşmaları’ndan Türk İstiklâl Savaşı’na kadar Osmanlı Türk Ordusu (yaklaşık 200 yıl) hiç bir savaşı kazanamadı, sürekli yenildi toprak kaybetti ve yıkıldı. Bu durum, Türkler arasında yenilgi, başarısızlık, kendini değersiz hissetme ve işe yaramazlık travması yarattı. Bu sendromu Çanakkale Savaşları ve İstiklâl Savaşı yıktı, hatta tedavi etti.. Atatürk’ün bir millet yaratma stratejisini ve nutuklarında “Türk milleti” vurgusunu iyi anlamak lâzım.. Kıbrıs askerî zaferi Cumhuriyet’e ve TSK’ya özgüveni tazeledi… Şimdi; Türkiye’den, küçük bile olsa bir parça toprağın kopması ve hele TSK’nın (ne pahasına olursa olsun) bunu önleyememesi dehşetli bir yıkım travması yaratır ve Çanakkale’den bu yana ne elde ettiysek kaybederiz..

* Türkiye ve halkı, (belânı arar gibi) Gorbaçov’unu arama…..