“Ey güzel İstanbul… “ diye başlar şarkılardan biri.. Diğeri de “ bir semtini bile sevmeye yetmez bir ömür yetmez..” der… Gazetelerin “Dış Haberler Servisi” kaynaklı heberlerinden birinde (19 Mart 2009) Boğaz, dünyanın en iyi 5. manzarası seçilmiş: Gezi yazarı Amerikalı Andrew Harper, gezdiği ülkelerdeki en güzel 20 manzarayı sıralamış, bu manzaralar içinde “Boğaz’dan İstanbul seması” 5. sırada yer almış.. Akvaryumdaki balık, suyu bilmezmiş; ama suyu boşaltırsan, o zaman kıymetini anlar yaşadığı ortamın.. Ne olur ki, zaman zaman, bu memleket bu insanlara bol geliyor dedirtmesek; Boğaz’ın, suyun, ağacın, yaşadığımız ortamın kıymetini bilsek, onu boğmasak, kırmızı ışıkta geçmesek, merdivende sağdan insek, otobüste telefonla konuşmasak, çekirdek artıklarını oturduğumuz yere saçmasak, gazeteye para vermeye alışsak… 

* Seçimlere, eğik düzlem üzerinde kayan bir toplum gibi gidiyoruz; gitikçe artan bir hızla kayarak.. Gittikçe öfkelenerek, birbirimize gittikçe kızarak, gerilimi gittikçe artırarak, sövgünün dozunu şiddetlendirerek, siyasal tehditler savurarak.. Bütün bu gösterinin muhatabı kim? Biz.. Yani halk.. Biz, böyle bir hitap istiyor muyuz??

* İşte seçimler de oldu; ertesi gün memleketin çeşitli yerlerinde sandık başı muharebeleri haberleri ve ölümler… Yorumlar, yorumlar; Türkiye’de görevli diplomatlardan tutun da herkesin bir yorumu var.. Ama unutkanlık yok mu bizde, unutkanlık? Bu yorum sahiplerinin, köşe yazarlarının iki ay evvelden bu yana neler yazdıklarını kim hatırlıyor ve hatırlatıyor.. Hatırlatınca da kızıyorlar.. Medya iyi ezber yaptırmış; insanlar kendilerine sorulan sorulara, ezberlenmiş iki satırlık slogan cevaplar veriyorlar.. Bir şey söyleyecek diye ağzına baktığınız insanlar da böyle..

* Elbet düzelecek; ne adına yapılırsa yapılsın elbet kötülük, yolsuzluk, pişkinlik, avantacılık sona erecek.