Yılbaşı ve Mevlid Kandili birbirlerinin peşi sıra geldiler ve insanların
birbirleri ve ülkeleri için iyi dilek ve
temennilerine vesile oldular.. İç savaşların yaşandığı, katliâmların sürdüğü,
yolsuzluk ve hırsızlık iddialarının yaygınlaştığı, insan haklarının ayak altına
alındığı dünyada bir anda güller açtı, flâşlar patladı ve ekranlara mutlu
yüzler yansıdı.. Elbette, yılın ilk günlerinde karamsar olmak istemem ama,
geçen yılbaşı da aynı dilek ve temennilerde bulunulmuştu, ama ülkemizde ve
dünyada nasıl bir 2014 yaşandığı malûm..
Ülkemizde
2014’den aklında ne kaldı deseler, benim aklımda “millete .....koymak” kaldı;
en ayıp, en onur kırıcı ve aşağılayıcı bir olay.. Çok dokunaklı bir olay.. Ama,
toplumsal haysiyeti korumak ta görevleri arasında olan kişi ve kurumlardan ses
gelmedi.. Zaten koyan kişi de, rakipleri için söylediğini belirtti; sanki onlar
millet veya milletin bir parçası değil mi? Her kimse, onlardan da bir reddiye
gelmedi... Sosyal ve ekonomik açıdan incelemeye değer bir olay.
Medya
yayınlarında ise, “Yılbaşı” olduğu
pek belli değildi; zaten epey zamandan bu yana bu tarz günlere büyük bir
tesadüfle dinî bir kutlama rastlıyor.. Hangi dinden olursa olsun bütün
toplumlar yeni yıla girerken kendi geleneklerine göre bir kutlama yapıyor, ama
Türkiye’de Hrıstiyan Noel’i ile yılbaşı eğlencesi bir türlü birbirinden ayırt
edilemiyor; bakalım 2015’i 2016’ya bağlayan yılbaşında ve Aralık ayının son
haftasında ne yapılacak; çünkü o zaman Mevlid Kandili’yle Noel /Christmas kutlamaları
hemen hemen aynı haftaya rastlıyor. Kim kime benzemeye veya benzememeye
çalışıyor olacak.
Yılbaşı
kutlama ve süsleme geleneği eski Türk geleneklerinde de vardı: Eski Türklerde,
yayla kültürünün bir sonucu olarak
yılbaşı, baharın başladığı, gündönümü de denilen 21 Mart kabul edilirdi.
Törenlerde ise “nahıl” süsleme
geleneği vardı; fotoğrafta görüldüğü gibi, iki metre veya daha uzun, beşgen
veya altıgen ahşap bir kule yapılır ve onun üzeri kırmızı/ al renkli bir
kumaşla kaplanırdı.. Al renk Türklerde önemli bir renkti.. Aslında Türk
kızlarının gelinlikleri al renkte olurdu.. Gelin yatağında yorganın rengi al
renk olurdu.. Yiğitliğin alâmeti olarak, kahramanlar avuçlarının içinde kan
pıhtısı tuttukları hâlde doğarlardı.. Ahşap kule al renkli kumaşla sarılır ve
kulenin yüzeyine dilek için bez parçaları , ayna veya ayna kırıkları asılırdı.. Böylece kule
pırıltılı bir hâl alırdı.. Düğün, sünnet merasimi vb. tören onun etrafında
yapılırdı.. Düğünlerde, nahılın altındaki boşluğa para veya hediye konurdu.
Netice
olarak bu âdeti bir din ve inanç meselesi hâline dönüştürmemek gerekir; İslâmi
dönemlerde, Hicrî de olsa yeni yılı kutlama geleneği zaten yoktu.. Hicrî takvim
de zaten Hz. Ömer zamanında kullanılmaya başlanmıştı.. Türkler ise Hicrî
takvimi kullanmakla beraber 19 yüzyıldan itibaren malî ihtiyaçlar sebebiyle
Rumî takvimi kullanmaya başladılar. 2 Ocak 1926’dan bu yana da Milâdi takvim
kullanılmaktadır.. Bunda da esas sebep, Müslüman olmakla Arap olmayı bir
birinden ayırt etmek meselesidir.
Dünyada
da “yeni yıl” meselesi din ve inanç meselesi olarak algılanmaksızın her ülkede,
her kültür çevresinde kutlanmıştır: Meselâ, Yeni Zelanda'da yeni yıla girildiğinde herkes sokaklara dökülür ve
mümkün olduğunca yüksek sesle tencere tava çalınır. Şili'de tam gece yarısı bir kaşık mercimek yiyenlerin bütün yılının
iş ve parayla dolu olacağına inanılır ve evi içeriden dışarıya süpürürseniz bir
önceki yılın kötü ruhlarını da beraberinde süpürmüş olursunuz. İspanya'da gece yarısı çanlar çalarken
her bir vuruş için bir üzüm tanesi yemek adetten imiş. Arjantin'de tam gece yarısı sağ ayağınızı ileri uzatırsanız, yıla
sağ ayakla girmiş olursunuz. Bütün sene iyi geçer.
Brezilya'da kötü ruhları uzaklaştırmak
için beyaz giyilir, Kolombiyalılar
için sokağın çevresinde boş bir valizle biraz dolanmak, bütün yılın gezerek
geçeceği anlamına gelirmiş. İskoçya'da saatler gece yarısını vurur vurmaz
eşin dostun evine "ilk ayak"
basan olmak için bir yarış başlar ve “İlk
ayaklar” gittikleri evlere para, ekmek, tuz, kömür, viski gibi kültürel
bolluk sembollerinden de götürürler, İskoçya’nın
Stonehaven isimli kasabasında şenlik ateşlerinde erkekler başlarının etrafında
ateş topuna benzer çubuklar çevirirlermiş. Bu davranışın güneşi ve yeni yılın
temizlenmesini temsil ettiği söylenir.
Japonya'da başlayacak olan yılın zodyak
hayvanının kılığına girilir (2014 için bu hayvan at idi), yerel tapınağa
gidilir ve çanlar 108 kez çalınır ve böylece 108 dert ve tasa kovulur imiş.
Ayrıca zillerin çalması bitince herkes kahkahalar atarak kötü ruhları kovduğuna
ve şans dolu bir yeni yılın gelmesini sağladığına inanılırmış.. Ayrıca onlar,
farklı olarak Yeni yıla “hoş geldin”
demek yerine eski yıla “güle güle”
diyorlar. Güney
Afrika'da ise yerliler yeni yılda şans ve taze bir başlangıç için eskimiş
eşya ve ev aletlerini pencereden dışarı atarlarmış.
Çin’de ise, çocukların en büyük
kardeşlerine ve ebeveynlerine duyduğu saygıyı göstermesi yılın ilk gününün
önemli bir âdeti… Buna karşılık büyükler de, kırmızı zarflar içinde verilen
harçlıklarla çocukları sevindiriyorlar. Danimarka'da ise, bir yandan eski tabak ve
bardaklar eşin dostun kapılarına atılarak kırılır ve kapıların önünde kırılmış
tabak yığınları bulmak şans sayılmaktadır. Bir yandan da tam gece yarısını
vurduğunda sandalyelerin üzerinden aşağı atlanır; böylece, Yeni yıla hızla girilir, kötü ruhları geride
bırakılır ve iyi şans gelirmiş. İsviçre’de ise yeni yılın ilk günü yere bir damla
krema damlatmanın şans getireceğine inanılıyor.
Finlandiya'da uzun yıllardan
beri süregelen geleneğe göre insanlar eritilmiş küçük bir tenekeyi su dolu bir
kaba dökerler ve erimiş tenekenin sertleşip yeni şekil almasıyla, ortaya çıkan
bu şekle anlamlar yükleyerek yeni yılın neler getireceğini tahmin ederler.
Örneğin kalbe ya da yuvarlağa benzer bir şekil yeni yılda evlilik
olabileceğini; gemiyi andıran şekil seyahati ve domuz bol yiyeceği temsil
edermiş. Panama'da ünlü kişilerin
kuklalarına “muñecos” deniyor; yılbaşı günü yakılan şenlik ateşlerinde Panama
halkı bu özel kuklaları yılbaşı ateşinde yakar. Bu kuklalar Fidel Castro gibi
politikacılardan tutun, “Ugly Betty” gibi tv karakterlerine kadar pek çok
ünlüye ait olabilir. Kuklalar eski yılı temsil ederken, bunların yakılması
eskinin ve kötü ruhların uzaklaştırılıp; yeni yıl için taze bir başlangıç
yapmak anlamına geliyor.
Vietnamlılar ise, evlerinde birçok değişik
tanrıyla oturduklarına inandıklarından, yıl bitiminde cennete geri dönecek olan
tanrılara iyi davranarak onları etkilemeye çalışıyorlar. Filipinler'de
yuvarlak şekilli cisimler altın paraları hatırlattıkları için bereket
simgesidir. O nedenle yılbaşı geceleri sofrada yuvarlak şekilli meyvelerin
olması şarttır. Hatta 12 yuvarlak meyve yemek de âdettendir. Belarus'ta ise, bekâr kadınların önüne birer koçan mısır
konur bir de odaya horoz salınırmış. Horoz önce kimin mısırını gagalarsa o yıl
ilk evlenecek olanın o olduğuna inanılıyor.
Estonya'da eskiden yılbaşı
günü yedi öğün yemek yemek ve böylece bir sonraki yıl yiyeceklerin bolluğunu
sağlamak adettendir. Yedi kişilik yemek yiyen bir kişinin yedi kişinin gücünü
alacağına da inanılırdı.
Türkiye’de
ne yapılır?
Yeni
Yılınız kutlu olsun…. Şanslı ve başarılı olsun… Sağlıklı olsun.
2015
Ocak ayının 2. Gününün gecesi Mevlid Kandili’ydi; Hazreti Peygamberimiz’in
doğum günü.. Elbette kutlu olsun.. İnsanlar, ülkeler arasında yeni bir düşünce
ufku açsın. Barışa, kardeşliğe, mutluluğa vesile olsun.
2013 yılının
ağustos ayında, Medine’de bulunan Hazreti Peygamberimiz’in evinin ve o dönemdeki Mescid-i Nebevi’nin
maketi sergilenmişti. Hz. Peygamber’in
yaşadığı ev hadisler ışığında uzmanlar tarafından birebir yeniden yapılmıştı.
Hz. Peygamberimiz’in evinin içinden ve kullandığı eşyalardan bir görünüş
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye gelişinin
hemen ardından çamur ve hurma dallarından yapıldığı kaydedilen, Hazreti Aişe
ile beraber yaşadığı evin küçüklüğü ziyaretçileri şaşırtmıştır. Hadislerde
Hazreti Aişe'nin, “Birimiz istirahat ederken öbürümüz zor şartlar altında namaz
kılabiliyorduk” diyerek anlattığı evin tavanının alçak olduğu maket evde de
görülmektedir.
Mescid-i
Nebevi'ye bitişik olarak inşa edilen evin, Peygamberimizin kabr-i şerifinin
bulunduğu Ravza-ı Mutahhara olduğu belirtiliyor. Hazreti Peygamber vefat
ettiğinde Hazreti Aişe’nin odasına defnedilmişti; Hz. Peygamberimiz’in
sünnetini izleme iddiasında bulunanların, bunlardan alacağı hiç bir hisse yok mu
acaba?
No comments:
Post a Comment