Kazakistan’ın Çimkent şehrindeki Miras Üniversitesi’nin ev sahipliğinde yapılan 16. Uluslararası Türk Dünyası Sosyal Bilimler Kongresi ve kongre sonrasında yapılan ziyaretlerbizim için bir bilim gezisi oldu.
4 Eylül günü başlayacak olan kongre için 2 Eylül 2018 günü 01.50’de yola çıkmamız gerekiyordu. Böylece 3 Eylül günü, yerel saatin de 3 saat ileri olduğunu düşünerek Çimkent’te olacak idik. Ancak havayolu seyahatimiz aktarmalı olmak zorunda kalmıştı. Bu bakımdan 2/3 Eylül gecesi hayli uzun oldu: 01.50’de hareket edecek olan SCAT havayollarının uçağına zamanında alındık ama hava trafiği yoğunluğu nedeniyle, kalkış için 45 dakika bekledik. Çimkent’te, Aktau üzerinde aktarmalı gidiyorduk. İki saatlik rahat bir yolculuktan sonra Hazar kıyısındaki Aktau’a vardık. Uçağın pek temiz ve lüks olduğunu söyleyemem ama uçuş rahattı.
AKTAU (Akdağ) Kazakistan’ın, Hazar Denizi'nin doğu kıyısında bulunan bir şehridir. Mangyshlak (Mangışlak) Yarımadası'nda yer alır ve Mangystau Bölgesi'nin başkentidir. 1964’ten 1991'e kadar şehir “Shevchenko” adıyla biliniyordu; bu ad, bölgeye sürgün edilen Ukraynalı şairin adından ötürü verilmişti. Şehrin, aslında petrol endüstrisinin işçileri için bir kamp olarak plânlanmış olduğu belirtilmektedir.
Aktau’a vardığımızda gün doğuyordu. Küçük bir havaalanı, ufak ve dar bir hizmet binası, kısa bir bagaj alım alanı. Buradan yaklaşık 1 saat sonra Çimkent’e uçacağız.
Zamanında uçağa alınarak Çimkent’e hareket ettik. Çimkent’e vardığımızda ise yerel saat 12.30 idi; Türkiye ile 3 saatlik bir fark var. İstanbul’dan ayrıldığımızdan bu yana uçak yolculuğu yapıyorduk ve bütün gece uyumamıştık. Çimkent ya da Şimkent, eski adıyla Çernyayev Kazakistandaki çok nüfuslu bölgelerden olup Kazakistan'ın Güney Kazakistan Eyaleti'nin merkezidir; şimdi bu eyaletin adı “Türkistan Eyaleti” olarak değiştirilmiştir.
İlk iş olarak otelimiz, “Canvas Hotel”e geldik ve bir dinlenme molasından sonra akşam yemeği için “ Türkistan Restoran”a hareket ettik.
Türkistan Restoran, şehrin merkezî bir yerinde; güzel inşa edilmiş ve döşenmiş. Nazik bir karşılama ile masalarımıza yöneldik.
Yemeğe daha başlamadan çay servisi geldi; Yeşil Çay, yemek sırasında su yerine de içiliyor. “Somsa”, değişik bir yemek, içli köfte gibi. Yalnız içinde ince kuşbaşı et ve soğan var. Üçgen bir hamurun içine bu malzeme konarak ekmek tandırında pişiriliyor. Son derece doyurucu. “Nar taneli süzme” ise bildiğimiz süzme yoğurt ama faklı bir aparatla şekil verilmiş olarak ve üzerine nar taneleri konarak servis edilmiş. “Çorba”, “Piyale” denilen genişçe bir kâsede sunuluyor. İçinde mahallî sebzeler ve et var. Son derece yağlı ve yemek gibi bir çorba. Ayrıca “asorti” denilen karışık ızgara et yemeği tabağı, galiba çapı 3-4 cm. olan “mumbar” (kuzu olmadığı muhakkak, at olabilir?) ve etli asma yaprağı ve beyaz lâhana sarması. Arkasından bir tatlı; meyveli, kremalı bir tatlı. Ama çoğu yerde tatlı yerine bolca dondurma servisi de yapılmıştı.
Akşam yemeğinden otelimize dönerken, gündüz ancak otobüsle geçerken gördüğümüz El Nahyan Camii’ni gezdik. Yerli mimari şekil korunmakla beraber tuğla değil de taş malzeme kullanılmış.
A- “16. ULUSLARARASI TÜRK DÜNYASI SOSYAL BİLİMLER KONGRESİ”
Çeşitli adlarla fakat genel olarak “Küreselleşme” adıyla tanımlanan yaşadığımız bu dönem toplumlar arasındaki zaman ve mekân fikrini de değiştirmiştir. Bu hâl toplumlar arasındaki iletişimi ve etkileşimi artırmaktadır. Gereken teknolojiye ve parasal imkânlara sahip ülkeler bu alanda da önderliği ele alarak “model cemiyet” algısı yaratmaktadırlar. İşte bu yeni dünya şartlarında Türklük algısı çok büyük önem kazanmaktadır. Artık Türk halkı da anlamalıdır ki, Türkler Türkiye’de yaşayanlardan ibaret değildir. Bu hususta Türkiye yöneticilerine yöneltecek pek çok sual ve eleştiri olmakla beraber artık ileriye bakmak zamanıdır. Balkanlar’dan Çin Seddi’ne kadar olan coğrafyada milyonlarca Türk halkları yaşamaktadır; her ne kadar kendilerine Kazak, Özbek, Türkmen, Kırgız vs. diyorsa da aynı dili konuştuklarını, aynı örf ve âdetleri sürdüklerini, ırklarının bir, soylarının bir, dillerinin bir, dinlerinin bir, yaşam tarzlarının bir olduklarını kendileri de görmektedirler. Onların nazarında Türkiye’nin ve Türkiye Türklerinin müstesna yerini de kongre ve gezi vesilesiyle bizler de gözlemlemiş bulunmaktayız.
Türk Dünyası'nı oluşturan ülke ve toplulukların özgür ve demokratik toplumlar olarak gelişmesi ve ekonomik bakımdan kalkınmaları dünya barışına da katkıda bulunacaktır. İşte bu çerçevede “Ortak bilimsel kongre ve sempozyumların başta ekonomi, yönetim, kültür ve eğitim gibi sahalar olmak üzere birçok alanda iletişim ve işbirliği süreçlerinin de başlangıcı olacağı düşünülmektedir. Bu anlamda üniversiteler arası yapılan bu faaliyet hacmini aşarak kurulan irtibatlar ve iletişim köprüleri sayesinde başta yerel yönetimler ve bürokrasi olmak üzere ticaret ve sivil toplum gibi alanlarda da yeni işbirliği sahaları oluşturmaktadır. İşbirliği platformlarındaki bilimsel çalışmalar gelişme, sınır aşan sorunlara yönelik çözümler üretme, siyasî ve kültürel yakınlaşmayı arttırma, yeni ortaklıkların tesisi noktasında önemli rol oynayacaktır.”
Rektör Prof. Dr. Bolat Mirzayev’in konuşmasından sonra Türkistan Eyaleti Valisi ve Kazakistan’ın eski Türkiye Büyükelçisi Prof. Dr. Janseyit Tüymebayev, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Başkanı Közhan Yazgan, TÜRKSOY adına Genel Sekreter Prof. Düsen Kaseinov konuşmalar yaptılar.
Kongre oturumları Ankara, Astana Aşkabat, Bakü, Bişkek ve Taşkent salonlarında, uzaktan sunumlar ise Lefkoşa salonlarında yapıldı; görüldüğü gibi salonların adları Türk devletlerinin adlarıyla adlandırılmıştı; bu güzel bir jest idi. Ben de hem sunumumu hem de oturum başkanlığını Ankara Salonu’nda 10.30-12.30 arasında yapmış bulundum.
Ankara Salonu’ndan bir görüntü ve ilk oturuma katılanlar ile toplu fotoğraf
Ankara Salonun’daki sunumlar sırasında yardımcı olan Kazak öğrenci Enver ile bir özçekim ve salondaki öğrencilerle birlikte
Açılış Oturumu’ndan sonra Miras Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Bolat Mirzayev ile birlikte
Üniversitenin verdiği akşam yemeği; yemek salonundan bir görünüş
Kongre’nin ilk günü olan 4 Eylül akşamı Miras Üniversitesi’nin misafirleri olarak güzel bir akşam yemeğinde ağırlandık; mekân harika bir yer, sofralar zengin ve çeşit bol, yine baş yemek somsa ve illâ ki “Beşparmak”; özellikle at etinden yapılan bu yemek etler uzun süre haşlanarak yapılıyormuş. Sonra bu haşlanmış et suyuna açılmış hamur yufkalar atılıyor. Bu yufkalar piştikten sonra etin altına döşeniyor ve üstüne tepeleme et konuyor Yemeğin içinde yine pişmiş patetes ve havuç bulunmakta. Küçük ekmek aralarına yine at etinden kuru et, sucuk vs. konarak yeniyor. Deve sütü ve kımız içiliyor. İçki de bol....
Akşam verilecek yemek için hazırlıklar; büyük kazanda pilav pişiyor ve diğer tarafta etler ayıklanıyor. Tabiî bu arada bol fotoğraf çekiyoruz.
Yemek masamızdan görüntüler
“Yeşil çay” başköşede; yemekten önce, yemek arasında, yemekten sonra
“Somsa”; içi etli hamurlu bir yiyecek. Tandırda pişiyor.
“Beşparmak” ve “Etli pilâv”
Yemek esnasında sunulan dans gösterileri ve müzik
Yemek sonrasında Türk Dünyasının çeşitli ülkelerinden katılan rektör ve vakıf başkanlarına hediye kaftanları giydirilirken; karşılıklı hediyeleşme geleneği ne kadar güzel.
5 Eylül günü oturumlar devam etti. Toplamda 181 tebliğ programda yer almıştı. Fakat bu akademisyenlerin bir kısmı gelememişler; gelmeyenlerin bir kısmı ise sunumlarını Lefkoşa salonunda uzaktan erişim ile gerçekleştirdiler.
(Devamı var)
No comments:
Post a Comment