Thursday, December 6, 2007

YUNANİSTAN’IN YENİ PONTUSÇULUK POLİTİKALARI

YUNANİSTAN’IN YENİ PONTUSÇULUK POLİTİKALARI

Nuri YAZICI(*)


Avrupa Parlamentosu Dışişleri Komisyonu’nun hazırladığı Türkiye 2006 İlerleme Raporu Taslağı’nda Süryani soykırımı iddialarıyla beraber Pontus soykırımı iddiası da gündeme gelmiş ve AB müzakerelerinde yeni bir sorunla, daha doğrusu yeni bir şartla daha karşılaşacağımız anlaşılmıştır.

Pontus sorununun mahiyeti ne idi ve nasıl ortaya çıkmıştı?

Pontusçuluk faaliyetleri ilk kez XIX. yüzyıl sonları ve XX. yüzyıl başlarında Yunan aydınları tarafından dile getirilmiş ve haritalar yayımlanmıştır. Bu faaliyetler, Megali İdea denilen “Büyük Yunanistan” stratejisinin bir parçasıydı. Bu strateji, dağılmakta olan Osmanlı İmparatorluğu’ndan toprak ilhak etmek biçiminde gerçekleşiyordu. Nitekim Yunanistan, kuruluşu da dâhil olmak üzere daha sonraki yıllarda yaptığı toprak ilhaklarının hiçbirini kendi askerî başarısı sonunda sağlamamıştı. I.Dünya Savaşı sonrasındaki Osmanlı yenilgisinden de aynı strateji çerçevesinde yararlanmaya çalışmış ama bu macera onun için büyük bir felâketle sonuçlanmıştı.

I.Dünya Savaşı, öncesi ve sonrasıyla imparatorluk coğrafyasında büyük nüfus ha- reketlerine de sahne olmuştur; Balkanların kaybedilmesiyle buralarda kurulan yeni devletlerin izledikleri “Etnik temizlik” politikaları bölgenin Müslüman halkını Anadolu’ya göçe zorlarken, aksi yönde, yeni kurulan millî devletlerine doğru da bir Bulgar, Rum göçü görülmekteydi. Ermenilerin ise, Doğu Anadolu’da bir Ermenistan kurulacağı yönünde siyasî ümitleri iyice artmıştı.

I.Dünya Savaşı’ndan sonra bu göçün yönü değişti; İzmir’in işgaliyle beraber, Yunan ordusunun himayesinde yaklaşık 120 bin Rum göçmen Batı Anadolu’ya yerleştirilirken, miktarı kestirilemeyecek bir kitle, Müslüman Türk nüfus Anadolu içlerine göçmüş, bir o kadar nüfus da Yunanistan’daki ve adalardaki esir kamplarına götürülmüşlerdir.

Yunanistan, Mütareke sonrasında, Oniki Ada, Kıbrıs, Trakya, Batı Anadolu kıyıları ve İstanbul dışında Anadolu’nun kuzey kıyılarını da istemekteydiler! Nitekim Yunanistan Başbakanı Venizelos, Yunan ordusunun İzmir’i işgalinden sonra savaş hedefleri arasında,”Pontus’ta ayrı bir devlet kurmak”hedefine işaret ediyor ve “Bu devlet Ermenistan ve Gürcistan ile işbirliği yapmak suretiyle İslâmlığa ve icabında Rus em- peryalizmine karşı sağlam bir set teşkil edecek. Yunanistan’ın elyevm sahip bulunduğu kuvvetler bu seferin tam bir başarıya ulaşmasını temin için yetecektir.” diyordu.

Anadolu’nun kuzeydoğu kıyılarındaki bazı Rumlar da,”Pontus Rumlarını temsil ettikleri” iddiasıyla İstanbul’daki İngiliz Yüksek Komiseri’ne gönderdikleri bir öner- gede,”Rum Karadeniz Cumhuriyeti” kurulmasını istemekteydiler. Bir taraftan da, kuzeydoğu Anadolu kıyılarının nüfus yapısını değiştirme politikaları da sürmekteydi; bölgenin eski halkı olduğu iddiasıyla Rumlar, bu kıyı bölgesine yerleştirilmek isteniyordu. Muhacir görüntüsüyle yerleştirilmek istenenler aslında Rum çeteleriydi ve bunlar Yunan Kızıl Haç’ındaki subaylar tarafından yönetiliyorlardı.
Anadolu’nun belirli yerlerine Rum nüfusunun yı programın parçası olduğu Osmanlı hükûmetince de anlaşılmakla beraber, mütarekenin getirdiği şartlarda çözüm diplomatik temaslarda aranmaktaydı.

Yunan ordusunun yenilerek, Anadolu’yu bir bozgun halinde terketmesi sırasında, onunla birlikte gelen ve evvelce buralarda bulunan Rum halk da Anadolu’dan çekilmeye başlamıştı. İzmir ve İstanbul gibi liman kentlerine yığılan bu Rum halk, bulabildiği vasıtalarla adalara, karşı kıyıya sığınmaya çalışmışlardır. Karadeniz kıyılarında bir Pontus devleti emeliyle başlatılan silâhlı ayaklanma da büyük Türk zaferi karşısında başarısızlığa uğramış, Rum çeteleri bölgeyi terk etmek zorunda kalmışlardır.

Lozan Anlaşması’nın eklerinden olup 30 Ocak 1923’te imzalanan,”Türk ve Rum Nüfus Mübadelesi’ne İlişkin Sözleşme ve Protokol” ile Türkiyedeki Rum-Ortodoks dininden Türk uyruklular ile Yunan topraklarında yerleşmiş Müslüman dininden Yunan uyrukluların zorunlu değişimi kararlaştırılmıştı. Daha sonraki yıllarda, bu değişimin, Yunanistan’daki Türklere bir misilleme olarak yapıldığı, o zamanın Başbakanı Venizelos tarafından yapılan bir açıklamadan anlaşılacaktır. Venizelos Mart 1929’da yaptığı açıklamada, mübadelenin,”Rum ve Müslüman halklarının ve bu halklara ait malların mübedelesi için değil, Rumların Türkiye’den kovulmalarına karşılık Müslüman nüfusun Yunanistan’dan ayrılması için” yapıldığını ifade etmiştir. Görüldüğü gibi Türkiye, savaş sonrası insanî bir sorunu çözmeye çalışırken Yunanistan hâlâ intikamcı politikalarla hareket etmektedir.

I.Dünya Savaşı’ndan sonraki barış ve ittifak yıllarına rağmen,1980’li yıllardan bu yana Yunanistan’ın Pontus’çu faaliyetleri yeniden siyasetin gündemine girmiş, Türkiyeye ve Türk milletine karşı bir düşmanlık politikaları izlenerek “katliam” ve “soykırım” iddiaları ortaya atılmıştır!

Türkiye,1980’e kadar olan dönemde, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra ağır bir ABD ambargosuyla karşılaşmış ve içte politik bir bölünme yaşamıştı.1980’li yıllarda ise, ayrılıkçı/bölücü siyasetler ve bu politik ortamın yarattığı müdahalelerle karşılaşmıştı. Önce ASALA, daha sonra da PKK terörü Türkiye’yi içte ve dışta zor duruma sokmuştu. Ülkenin çeşitli ihtiyaçları ve kalkınması için harcanması gereken maddî kaynakların terör ve şiddet eylemlerinin bastırılması ve asayişin yeniden sağlanması için harcanmaya zorlanması Türkiye’nin kaynaklarını tüketme politikalarının bir parçası olmuştur. Böyle bir dönemde Türkiye, AB’ye giriş başvurusu yaptığında, adeta AB ülkelerinin çeşitli bahanelerle müdahalelerine açık bir hale gelmiştir. Özellikle “Sosyal Mozaik” politikalarıyla Türk milletinin, çeşitli ve doğruluğu şüpheli açıklamalarla kavim, kabile, aşiret, mezhep, cemaat, bölge, göç mensubiyetleri gibi aidiyetlerle sosyal ve millî bünyesinin zaafa uğratıldığı görülmektedir.
İşte, XX. yüzyılın sonları ve XXI. yüzyılın başlarındaki böyle bir ortamda Yunanistan tarafından Türkiye’ye yönelik yeni bir Pontusçuluk politikası izlenmeye başlanmıştır.

Yunanistan’da, önce bilim ve sanat çevrelerince, daha sonra politik çevrelerce bir “soykırım”(!) iddiası ortaya atılmış, Anadolu’dan “Kaybedilmiş vatan” diye söz edilmiş, Türk İstiklâl Savaşı’ndaki Yunan yenilgisi “Helen Soykırımı”(!) diye propaganda edilmiştir. Anadolu’nun Doğu Karadeniz kıyılarının, Eski Çağ’daki adıyla tanımlanmasında ısrarcı olunup, siyasî iddialara bir coğrafya yaratma gayretine girilmiştir.

Yunanistan tarafından, bu “Pontusçuluk” ve “soykırım” propagandaları ve iddialar ABD ve AB kamuoyunda, her plâtformda dile getirilerek bir genel kanaat, bir genel kabul oluşturma siyaseti izlenmiştir. Türkiye’nin AB müzakere sürecinde de, bu yönde baskılar yaratılmaya çalışılmış, Türkiye’nin önüne yeni yeni talepler çıkarılmıştır.

İlk kez 1982 yılında Selanik’te,26 Eylül–3 Ekim tarihleri arasında,”Anadolu Faciasının 60.Yıldönümü” adıyla bir konferans düzenlenmiş ve Konferansın amacının “Karadeniz-Pontus ile Anadolu’nun diğer yörelerindeki Rumluğu, Rum kültürünü, gelecekte jeopolitik statü değiştiğinde Megali İdea’nın tahakkukunun mümkün olup olmayacağını tartışmak” olduğu belirtilmiştir.

1922 Büyük Türk Zaferi’nin 60.yılında hazırlanan,”Anavatanları Özgürlüğe Kavuşturma Uluslararası Komitesi” tarafından dağıtılan haritada da, Türkiye Ankara ve çevresinden ibaret gösterilirken, Türkiye’nin geri kalan toprakları Yunan, Pontus, Ermenistan ve Kürdistan olarak gösterilmektedir. Hatay ve İskenderun çevresi de Suriye’ye ait gösteriliyordu.
Harita, bu haliyle Sevr’deki taleplerin daha da ilerisine gidildiğini göstermekten başka, Türkiye’nin karşısındaki işbirliği cephesini de göstermektedir.

Bundan sonraki yıllarda, her 10 Kasım’larda ve 19 Mayıs’larda Yunanistan’da gösteriler düzenlendiği, Türkiye ve Türklük aleyhine bir gerilim politikası izlendiği görülmektedir. Atatürk’ün Samsun’a çıkış tarihi olan 19 Mayıs’ın Pontus soykırımının(!) başlangıcı olduğu iddia edilmiştir.

Önceleri bu gösteriler ve iddialar tarihsel bir mağduriyetten kaynaklanmış ve halkın talepleri ve tepkisiymiş gibi ortaya konmak istenmiştir. Siyasî ortamın olgunlaşma noktasına geldiği kanısına varıldığında da, bu iddialar parlamento kararı haline gele- rek siyasî talepler biçimini almıştır.
Karadeniz Mübadil Rumları’nın, 31 Temmuz–7 Ağustos 1988 tarihleri arasında, Selanik’te, ”Pontus’lular II. Dünya Kongresi”ni topladıkları görülmektedir. Kuzey Yunanistan Televizyonu’na bir demeç veren “Yunanistan Pontus Dernekleri Birliği” ve Kongre Organizasyon Komitesi Başkanı Tanimanidis, Kongrenin amacının,”Pontus kökenli kültür mirasını korumak ve Karadenizli gençliğe tarihi ve olayları öğretip Pontus Rumluğu ülküsünü canlı tutmak olduğunu” belirtmiş ve Karadeniz Bölgesini kastederek, Türkiye’de gizli Hıristiyanların bulunduğunu iddia etmiştir.

Kongre’nin açılışıyla beraber, Yunanistan’da Türkiye aleyhine bir “Pontus kampanyası” başlatılmıştır. Kongre’nin açış konuşmasını Başbakan Papandreu yapmış ve Türkiye’ye karşı sert bir üslûp kullanmıştır. Kongre’ye katılan, Yunanistan’ın diğer siyasî parti temsilcileri de, Osmanlı dönemindeki Rum isyancılar ve örgütler lehine konuşmalar yapmışlar, o zamanki Fener Rum Patriği Dimitrios da bir kutlama ve başarı telgrafı göndermiştir. İktidar partisi PASOK’un Merkez Yönetim Kurulu üyesi Mihalis Haralambidis de Kongre çalışmaları ile ilgili olarak “Pontus Helenizm’inin hedefi, Pontus’luların soykırım davası için uluslar arası bir mahkeme kurulmasını sağlamak olmalıdır.” demiştir.

Yunanistan’ın Ta Nea gazetesinde,3 Mayıs 1990 günü yayımlanan bir haberde “Pontus Araştırma Derneği”nin,19 Mayıs gününün Birleşmiş Milletler’ce soykırım günü olarak kabul edilmesini istediği belirtilmekte ve 1916–1923 tarihleri arasında 350 bin Pontus’lunun Türkler tarafından öldürüldüğü iddialarına yer verilmekteydi. Hâlbuki ”Türk istatistiklerine göre Trabzon ilinde 60 bin Hıristiyan ve 317 bin Müslüman, Giresun’da 10 bin Hristiyan ve 169 bin Müslüman, Samsun’da ise 60 bin Hıristiyan ve 180 bin Müslüman nüfus vardı.”
Hristiyanların yalnız Rumlardan ibaret olmadığı düşünülürse, bugün ortaya atılan bu rakamların, tıpkı Ermeni meselesinde olduğu gibi propaganda amaçlı olduğu, ileriki yıllarda artışlarla tekrarlanacağı tahmin edilebilir.

Yunan kamuoyunda yaratılan bu Türk ve Türkiye düşmanlığı doğal olarak parlamentoya da yansımıştır. Sivil toplum hareketleriyle gündeme gelip, sanat ve bilim çevrelerince kamuoyuna mal etme aşamalarından sonra konu parlamentoya intikal etmiş ve Yunanistan Parlamentosu 24 Şubat 1994’te “19 Mayıs” gününü,”Pontus Rumları’nın Türklerce Katlini Anma Günü” olarak kabul ve ilân etmiştir.
1996’da, Yunanistan’da yaşayan Karadeniz Bölgesi mübadil Rumlarını, Karadeniz kıyı ülkelerinde yaşayan Rumları birleştirmek, bir araya getirmek amacıyla Gürcistan’ın Batum kentinde ve Trabzon’da birer toplantı yapmak girişiminde bulunulmuştur. “Karadeniz Helen Toplulukları Fedarasyonu I. Kongresi” adı altında toplanması tasarlanan ve Sümela Manastırı’nda gerçekleştirilmesi programlanan toplantıya, Türkiye’ye karşı düşmanca tutumlarıyla tanınan çeşitli örgütler ve Yunan siyasî temsilcilerinin dışında Karadeniz’e kıyı ülkelerde yaşayan bazı Rumların “turist” kimliğiyle katılacakları öğrenilmiştir. Nitekim bu kongre gerçekleştirilmiş ve “Kutsal Sümela Yortusu”na denk gelen 15 Ağustos günü, toplam 220 kişi gruplar halinde Trabzon’a gelerek, Sümela’da (Altındere Millî Parkı) bir ayin yapmışlardır.
Haziran 1997’de ise, Yunan Meclis Başkanı Apostolos Kaklamanis tarafından İskeçe’de bir “Pontus Anıtı’nın açılışının yapıldığı görülmektedir. Buna Türkiye’nin tepkisi sert olmuş ve Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ömer Akbel, ”Yunan kamuoyunda Türkiye düşmanlığını körüklemeye çalışan Yunanistan, Pontus Anıtı ile Türkiye’ye karşı hasmane duygularını bir kez daha ortaya koymuştur.”demiştir. Bu anıtın üzerindeki harita ve simgeler, Türk toprakları üzerindeki Yunan emellerini ortaya koymakta idi. Türkiye’nin bu tepkisine, 20 Haziran 1997’de Yunanistan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Konstantin Bikas, Yunanistan’ın, tarihinin bir parçasını oluşturan Pontuslu Yunanlıların soykırımını unutmasının söz konusu olmadığını ifade etmiş ve Türkiye’yi tahrikçilikle ve yayılmacı politikalar izlemekle suçlamıştır!

Uluslararası siyasî plâtformlar da Yunanistan tarafından Pontus’çu propagandalar için kullanılmaktadır. 6 Ekim 1998’de Varşova’da AGİT çerçevesinde,”İnsancıl Konular” başlıklı bir konferans gerçekleştirilmiştir. Konferans sırasında Veraka Graf, Varoujan Attarian ve Mihailis Haralambidis tarafından “Halkların Hakları ve Kurtuluşları İçin Uluslararası Hareket Birliği” adına hazırlanan bildiride “Pontus’çuluk” dile getirilmiştir. Bu bildiride, Kuzeydoğu Anadolu kıyılarında bir “Pontus halkı”nın yaşadığı, bu halkın 1916–1923 yılları arasında kovma ve soykırıma maruz kaldığı, bu halkın Türk devleti tarafından Müslümanlaştırıldığı ve asimile edildiği iddia edilmekteydi.

Yunanistan, Türkiye’ye yönelik bu politikasını, sivil toplum kuruluşları düzeyinde, geniş bir şekilde örgütlenerek her fırsatta yaygınlaştırmaya çalışmıştır..Türkiye’ye karşı yürütülen bu nefret ve gerilim politikası, bunun yarattığı duygusal ortam toplumsal kenetlenmenin yaşandığı günler haline getirilmiştir.

Yunanistan tarafından sürdürülen Pontusçuluk faaliyetlerinin bir şekli de Anadolu’nun Doğu Karadeniz Bölgesine turistik görünümlü gezilerin düzenlenmesidir. Bu gezilerle âdeta kaybedilmiş (!) vatan özlemi yaratılmakta, bir kamu vicdanı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu tür gezilerde, bazen Yunanlı turistlerce taşkın söz ve davranışlarda bulunulmakta ve bu durum yöre halkını incitmekte, rahatsız etmektedir.
Pontusçu faaliyetlerin bir türü de üniversite çağına gelmiş gençleri iş ve eğitim vaadiyle Yunanistan’a götürmeye yönelik çalışmalardır. Bu gençlere barınma imkânları sağlanmakta, aylık harçlıklar verilmektedir ama bir taraftan da Pontusçu propagandalara maruz kalmaktadırlar. Bu tür faaliyetlere karşı, Giresun Bölge Jandarma Komutanı’nın halka uyarıcı konuşmalar yaptığı görülmektedir.

Yunanistan’ın bu faaliyetleri, Trabzon ve Sürmene yörelerinden kandırılarak götürülen gençlerden Fethi Gültepe’nin, Atatürk Havalimanı’ndan Türkiye’ye giriş yaparken “Terörle Mücadele Ekipleri” tarafından yakalanmasıyla bir kez daha göz önüne serilmiştir. Fethi Gültepe verdiği ifadesinde, kendisi gibi bazı gençlerin Yunanistan’da Türk vatandaşı ve Yunanlılar tarafından eğitildiğini, kendisinin Atina-Pandia Üniversitesi Siyaset Bilimleri Bölümünde okuduğunu, 500 dolar maaş aldığını, kendilerinin, Türkler tarafından asimile edilmiş Rumlar olduklarına inandırılmaya çalışıldığını söylemiştir.
Yunan Ta Nea gazetesinin verdiği bir haberinden de bu tür olayların, bir programın parçası olduğu kanısı güçlenmektedir. Adı geçen gazete, Kardak krizi sonrasında, 1997-1998’lerde Yunan Gizli Haber Alma Örgütü (EİP) tarafından Türkiye’deki 300 bin (!) Pontus’luyu uykudan uyandırma (!) plânı çerçevesinde doğu Karadeniz bölgesindeki 50 Türk’e Yunan üniversitelerince burs verildiğini yazmaktaydı.

Bu tür olaylar ve propagandalar TBMM gündemine de taşınmış, bir milletvekili tarafından, Yunanistan’ın, ”Trabzon doğumlu Türk vatandaşlarına vize kolaylığı sağladığı” iddialarına ilişkin soru önergesi verilmiştir. Verilen soru önergesinde, Dışişleri Bakanı’nın cevaplaması isteğiyle,”Yunanistan Büyükelçiliği yetkililerinin Trabzon doğumlulara, kolaylıkla Şengen vizesi verdiği iddiaları, Sümela’da Yunanistan’dan gelen gruplara âyin yaptırılıp yaptırılmadığı, Rumca bilen Trabzonlulara Yunanistan’da eğitim verilip verilmediği” sorulmaktaydı.
19 Mayıs 2005’te de, yine üst düzey siyasîler ve yerel töneticilerin katılımıyla gösteriler ve Türkiye’nin Selanik Başkonsolosluğu’na yürüyüşler yapılmış,”Pontus soykırımı”nın (!) Ermeni ve Yahudi soykırımları gibi uluslararası kamuoyu tarafından tanınması gerektiği savunulmuştur. Türk Dışişleri Bakanlığı bu olaylara yazılı bir açıklama ile tepki göstermiş ve Yunanistan Parlamentosu’nun 19 Mayıs’ı sözde “Pontus soykırımı”nı anma günü ilân etmesinden sonra her yıl bu tarihte çoğu resmî makamların katılmasıyla Türkiye aleyhine çeşitli etkinlik ve gösterilerin yapılmasının, Türkiye aleyhine mesnetsiz iddialara yer verilmesinin üzüntüyle karşılandığı belirtilmiştir. Yapılan açıklamada ”Bu tür asılsız iddiaların, Türk-Yunan ilişkilerindeki mevcut olumlu iklimle bağdaşmamasının yanı sıra iki ülke halkları arasında giderek gelişmekte olan dostluk duyguları ve işbirliğinin geliştirilmesi çabalarına katkı sağlamayacağı açıktır.” denmiştir.

2006’da ise 7 Mayıs’tan başlayarak 19 Mayıs gününe kadar olan sürede Yunanistan’ın çeşitli kentlerinde bir dizi Pontus Helenizmi Soykırımı’nı anma etkinlikleri düzenlenmiştir.
7 Mayıs 2006 günü Selanik’te, Ayasofya Meydanı’nda bronzdan yapılmış ağlayan bir kadın heykelinden oluşan bir “Pontus Soykırım Anıtı”nın açılışı yapılmış, onbir kişilik bir milletvekili grubu tarafından, 19 Mayıs günü, Parlamento’da bir anma töreni düzenlenmesi teklif edilmiştir.
19 Mayıs günü Selanik’te yapılan törenlerde de Türkler ve Türkiye, soykırım ve katliam iddialarıyla suçlanmış, soykırımın (!) Türkiye ve uluslararası toplumca tanınmasını isteyen konuşmalar yapılmıştır.

Atina’da yapılan gösterilerde ise Parlamento önündeki “Meçhul Asker” anıtına çelenk konmasından sonra, göstericiler, Türkiye’nin soykırımı (!) tanımasını isteyen sloganlar atarak Türkiye Büyükelçiliği’ne doğru yürümüşler ve Türk bayrağını yakmışlardır. Bu olaylar karşısında Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı protestoda bulunarak, verilen notada ”Sözde Pontus soykırımı gibi hiçbir dayanağı olmayan iddiaların, geliştirmeye çalıştığımız işbirliği ve diyalog ruhuyla uyuşmadığı yönündeki görüşümüzü, bir kez daha yinelemek istiyoruz.” denilmiştir.
Bunlardan başka Selanik Üniversitesi’nde Pontus Dernekleri Fedarasyonu tarafından bir toplantı düzenlenmiştir. Bu törene Yunan Cumhurbaşkanı, Başbakan, Dışişleri Bakanı, ana muhalefet lideri, Kıbrıs Rum lideri ve Yunan Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu mesajlar göndermişler ve “19 Mayıs”ın uluslararası kamuoyu tarafından “Pontus Soykırımını Anma Günü” olarak kabul edilmesi yönünde çağrılar yapmışlardır. Yunanistan Dışişleri Bakanı Bakoyannis mesajında ”Yunan Devleti, Pontus (soykırımı) ile ilgili düzenlenen tüm etkinliklerde fiilen yer alarak, bu konunun uluslararası toplum tarafından tanınması için her türlü çabayı sarf ediyor.” demiştir.

Sonuç olarak; görüldüğü gibi 1982’den bu yana Yunanistan tarafından soykırım iddialarıyla ortaya atılan, açıkça düşmanlık belirtilerinin sergilendiği, en üst düzeyde siyasîlerin ve yöneticilerin katıldığı bir Pontus / Pontusçuluk politikaları yürütülmektedir.
Bu Pontus’çuluk politikaları, Türkiye’ye yöneltilen “Sosyal Mozaik” politikalarının bir parçası olup Türkiye’nin toplumsal / millî birliğine ve toprak bütünlüğüne yönelik düşmanca bir hareket olup düşünce hürriyeti, özgür tartışma ortamı gibi talep ve temennilerle alâkası yoktur.
Türkiye’nin, Avrupa Birliği’ne giriş yolunda her talebi yerine getireceği yönünde yaratılmış olan kanaat, İmparatorluğun dağılması sürecinde verilen siyasî vaatleri cesaretlendirmektedir.
Ermeni meselesinde karşılaşılan bunca tavır ve taleplerden sonra Yunanistan’ın Pontus iddiaları ve Pontusçu politikaları karşısında ciddî tedbirler alınmalıdır…


*Yrd. Doç. Dr. Bahçeşehir Üniversitesi (nuriyazici@bahcesehir.edu.tr)



-Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı ile ilgili İngiliz belgeleri, Türkçeye çeviren: Cemal Köprülü, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1971,s:48,
Nejat Sefercioğlu(haz.),Esaret Hatıraları-Yunan İllerinde Zavallı Esirlerimiz, İstanbul 1978,s:93–183
-Gotthard Jaeschke, a.g.e, s:90–91
-Salâhi R.Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı veDış Politika I,Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1973,s:39
-Mihri Belli, Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi, Türkçesi: Müfide Pekin, İstanbul 2004,s:21
-Tercüman,19 Ağustos 1982,s:12
-Tercüman,1 Ağustos 1988,s:4
-a.g.y
-(nakil) Milliyet,17 Mayıs 1990
-Salâhi R.Sonyel, a.g.e, s:40
-Hüseyin Mümtaz,Pontus Dedikleri,www.internetgazete.net/newsdetail.asp?NewsID=62
-Yeni Yüzyıl, 19 Haziran 1997, s:9
-Bildirinin metni için bakınız: http://www.internetgazete.com/yaz.asp?id=6606
-Hüseyin Mümtaz, a.g.y, Kurultay, 9 Aralık 2001,s:7
-Vatan, 17 Ekim 2002,s:5
-(Nakil)Milliyet,22 Kasım 2005,s:20
-Cumhuriyet,2 Mayıs 2005
-www.trt.net.tr , 30.05.2005
- http://www.internethaber.com/news_print.php?id=21668
- Milliyet , 16 Mayıs 2006 , s:13

No comments: